“Prometheus”
teknik açıdan mükemmel, mana bakımındansa durumu vahim… Fakat
bu senaristlerin veya Scott’ın kabahati değil, Batı uygarlığının
şimdilik yapabileceğinin en iyisi bu. Bir başka deyişle, bir
açmazdalar, düşünme biçimlerinden ancak böyle bir hilkat
garibesi çıkıyor
IMDB:
7,1
Manalı
Filmler: 7,0
Her
şey Joseph Campbell’la başladı: Dünyanın neredeyse tüm kadim
mitlerini, efsanelerini inceledi, ortak özelliklerini “Kahramanın
Yolculuğu” isimli kitabında anlattı.
Bu
eserden, popüler filmler yapmak arzusu duyan bazı filmciler de
yararlandı, örneğin George Lucas ünlü “Star Wars / Yıldız
Savaşları” serisini tasarlarken belli temaları aynen uyarladı,
mesela ana karakterinin babasını aramasını sağladı. Çünkü
Campbell’ın belirlemelerine göre bu izlek çağlar boyunca
insanları etkilemişti, yadsınamaz bir gücü vardı.
Psikologlara
göre her insanın hayatında çok önemli iki değer var: Anne
şefkati ve baba onayı… Dolayısıyla tüm o eski metinlerdeki
babasını bulmaya çalışan, bu uğurda yıllarca yolculuk yapan,
serüven yaşayan kahramanlar aslında onaylanmanın peşindeler.
Hıristiyan
uygarlığı için “onaylanma ihtiyacı” biyolojik babayla
sınırlı değil, daha önemlisi Tanrı’nın kişinin
özelliklerini tanıyıp beğenmesi ve doğru biçimde yaşadığını
tasdik etmesi… Onlara dinlerinden gelen bir bilgi daha var: Tanrı
insanlıktan memnun değil, o nedenle kendi oğlunu dünyaya yolladı
(ama insanlar onu çarmıha gerdi).
Bu
bilgilere seyircinin bilinçaltına ilişkin birkaç veri daha
eklemek lazım: Örneğin tüm –eski usul- serüven filmleri
“insanın ruhsal yolculuğunu” simgeler, filmde aslında
anlatılan insanoğlunun bu dünya üzerindeki serüvenidir. O tür
filmlerdeki karakterlerle kolay özdeşleşiriz, onların durumu
bilinçaltımızda “dünyada bulunuş amacımızın Tanrı’yı
bulmak olduğu” bilgisiyle örtüşür, bu yüzden çok değerlidir.
“Prometheus”u
daha iyi anlayabilmek için birkaç küçük ek daha yapmamız lazım.
Ridley
Scott’ın bilimkurgu klasiği “Alien / Yaratık” da temelde bir
serüven filmidir, fakat uzayda seyahat eden kahramanlar baba-Tanrı
yerine korkunç bir yaratıkla karşılaşırlar. Aralarından sadece
biri (Ripley adında bir kadın) Yaratık’ı öldürüp sağ
kalmayı başarır. Böylece “Yaratık” iki kulvarda manayı
derinleştirir: Öncelikle bir tokattır; aya gitmeyi başaran
kibirli insanoğluna “ya uzayda kabuslarında bile görmediğin
kadar korkunç şeyler varsa?” sorusunu sorar, onu sarsar. Öte
yandan, yine bilinçaltımızda, ama bu kez daha derinlerde bir başka
karşılığı vardır, şöyle özetlenebilir: Tanrı’yı ararken
önce kendi içindeki karanlık tarafla (Yaratık bunu simgeler)
çarpışmayı göze almalısın ve bu savaşta içindeki feminen
enerji tek gücün olacaktır…
“Yaratık”
hem aklımıza, hem bilinçaltımıza seslenen ve her iki alan için
iki çok güçlü önermesi bulunan bir filmdi. Şahane yazılmış,
çekilmiş ve oynanmıştır ama bir klasik olarak anılagelmesini
asıl bu mana derinliğine borçludur.
30
küsur yıl önce “Yaratık”ı çeken bir yönetmenin hem
sinemasal öğeler, hem de mana derinliğiyle çok daha ileri bir
seviyeye çıkması beklenir. Scott’ın elinden geleni yaptığını
söylemek mümkün. “Prometheus” teknik açıdan mükemmel, mana
bakımındansa durumu vahim… Fakat bu senaristlerin veya Scott’ın
kabahati değil, Batı uygarlığının şimdilik yapabileceğinin en
iyisi bu. Bir başka deyişle, bir açmazdalar, düşünme
biçimlerinden ancak böyle bir hilkat garibesi çıkıyor.
70’ler
uzay çağı idi, “Yaratık” filmi bu alana ilişkin anlamlı bir
uyarı yaptı. İçinde bulunduğumuz dönem ise ruhsal uyanış
çağı; “Prometheus” bu alanı deşiyor ve önemli bir soru
soruyor: “Ya Tanrı/Yaratıcı seni onaylamıyorsa, hatta insanlığı
var ettiği için pişman olmuşsa ve hatta yok etme arzusu
duyuyorsa?”…
Bu,
bilimsel çalışmalarını evrenin nasıl var olduğuna
yoğunlaştıran, bir başka deyişle gerçekten Yaratıcı’yı
arayan Batı uygarlığının sorabileceği en anlamlı soru. Bize
saçma gelmesi ise doğal çünkü İslam kültürüne göre Allah
kişisel olarak herhangi birimizin babası değildir ve bireysel bir
sınav söz konusudur. Yani Müslümanların doğal düşünme
biçiminde Allah’ın toplam olarak insanlıktan memnun olup
olmadığı sorunsalı yoktur, dolayısıyla bizim mantığımız işi
Tanrı’nın insanlığı yok etmeye çalışması noktasına
vardırmaz. Peygamberlerinin insanların günahı yüzünden kendini
feda ettiğine inanan Batı mantığına göreyse böyle düşünmek
doğaldır, akılcıdır, bu mantığın sonucu “insanlığı yok
etmek amacıyla kimyasal silah falan kullanmak yerine, bir gezegen
dolusu eciş bücüş yaratık yaratmak” gibi bir akıl dışılığa
varsa bile… Böyle bir filmden beklenmeyecek derecede basit, adeta
fıkra gibi bir mantık, ama hikayenin varabileceği başka durak
yok. Çünkü bu filmde de içimizdeki dişi enerji ve karanlık
tarafla ilgili bir önerme olması gerekiyor.
Tüm
bunlardan sonra, filmin mana bakımından değerli tarafı ortaya
çıkıyor: Bu kez Scott, insanlığa Tanrı’dan onay beklemekten
vaz geçmesini öneriyor.
Evet,
Prometyus…
Prometheus
Yönetmen:
Ridley Scott
Senaryo: Jon Spaihts, Damon Lindelof
Yapımcılar: David Giler, Walter Hill, Ridley Scott, Tony Scott
Oyuncular: Noomi Rapace (Elizabeth), Michael Fassbender (David), Charlize Theron (Meredith), Idris Alba (Janek), Guy Pearce (Weyland), Logan Marshall-Green (Charlie), Sean Harris (Fifield)
Senaryo: Jon Spaihts, Damon Lindelof
Yapımcılar: David Giler, Walter Hill, Ridley Scott, Tony Scott
Oyuncular: Noomi Rapace (Elizabeth), Michael Fassbender (David), Charlize Theron (Meredith), Idris Alba (Janek), Guy Pearce (Weyland), Logan Marshall-Green (Charlie), Sean Harris (Fifield)
2012
ABD yapımı, 124 dakika
Gösterim
tarihi: 1 Haziran 2012
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder