Szabo, bununla kalmıyor, kapitalist düzende sanat eserinin metalaştırılması sürecini eleştiriyor, birleşme çabasındaki Avrupa ülkeleri insanlarının görünmeyen ırkçı yüzlerini sergiliyor, kapitalist toplumda yaşarken, sanatlarından çok sendikal haklarına kafa yormaları gereken sanatçıların durumlarına eğiliyor ve bir aşk öyküsü anlatıyor
IMDB: 6.7
Rotten Tomatoes: % 100
Manalı Filmler: 9.0
Rotten Tomatoes: % 100
Manalı Filmler: 9.0
Kimi filmler vardır; yönetmeninin
başarısına şapka çıkartsanız da yeterince iletişim kuramazsınız.
Örneğin bir
arkadaşınız sorduğunda hararetle “Mutlaka gör, harika bir film,” diyemezsiniz.
Macar usta Istvan Szabo’nun filmleri
-itiraf etmeliyim ki- benim için hep böyle oldu. Sanatçının gerek festivalde
izlediğim “Hanussen”i için ve gerekse sinema yazarlarınca geçen yılın en iyi
yabancı filmi seçilen “Mefisto”su için hep aynı tanımlamayı yaptım: Sinemasal
bakımdan hayranlık uyandıracak denli usta işi, ama soğuk filmler…
Szabo’nun iki filminde de gördüğümüz
sinemasal tavrı ustaca olsa da sonuç aynıydı: Filmleriyle yeterince iletişim
kurulamıyordu. Film seyretmekten çok ders dinler gibi hissediyordum kendimi,
hatta Szabo’nun emin olduğum ustalığının filmdeki yansımalarını bile keyifle,
tadına vararak izleyemiyordum.
Bu şu demek: Szabo’nun iki filmi de
bana, ustalıkta ondan aşağı kalmayan Emir Kusturica’nın “Time of the
Gypsies / Çingeneler Zamanı” kadar tat vermemiştir. Daha da ileri gideyim,
Szabo’yla kıyaslandığında “yeni yetme” kalacak Guiseppe Tornatore’nin filmleri,
ille de “Stanno Tutti Bene / Herkesin Keyfi Yerinde” benim için Szabo
filmlerinden çok daha farklı bir önem taşır.
Bu düşüncelerle gittiğim “Venüs’le
Buluşma”, beni şaşırttığı kadar sevindirdi de. Szabo, eskisi kadar usta
kuşkusuz. Sinema dili yine aynı. Ama bu film, “Hanussen”den de “Mefisto”dan da
farklı.
Çünkü “Venüs’le Buluşma”, her şeyden
önce insancıllığıyla öne çıkan bir film. Szabo diğer iki filminde olduğu gibi yine
bir sanatçıyı eksen almış; bu kez tematik farklılık, sanatçı-iktidar ilişkisini
değil, sanatçılar topluluğunun özel ilişkilerini konu almasında, bir sanat
eseri yaratma sürecinin perde arkasını vermesinde.
Paris’te Wagner’in ünlü operası
“Tannhauser”i sahneye koymaya çalışan Macar orkestra şefi Szanto’nun ve
çevresindeki sanatçılar mozaiğinin ilişkilerini anlatan Szabo, bununla
kalmıyor, kapitalist düzende sanat eserinin metalaştırılması sürecini eleştiriyor,
birleşme çabasındaki Avrupa ülkeleri insanlarının görünmeyen ırkçı yüzlerini
sergiliyor, kapitalist toplumda yaşarken, sanatlarından çok sendikal haklarına
kafa yormaları gereken sanatçıların durumlarına eğiliyor ve bir aşk öyküsü
anlatıyor.
Szabo’nun ustalığı orada ki, tüm
bunları, en küçük ayrıntısına kadar özenle çalışılmış ve asla aksamayan bir
filmde toplamayı başarıyor.
Siz de benim gibi Szabo filmlerine
ısınamadıysanız bir de “Venüs’le Buluşma”yı deneyin: Çok büyük olasılıkla bu
kez beğeneceksiniz; karşımızdaki kusursuz ve büyük bir sanat eseri çünkü.
Güneş, 2 Ocak 1992
Ödülleri:
Venedik Film Festivali’nde Altın
Aslan için yarıştı, Close En İyi Kadın Oyuncu ödülüne değer görüldü.
Ayrıca 1 ödül daha.
Meraklısına:
Filmin görüntü yönetmeni Lajos
Kaltai, “Malena” ile Oskar’a aday gösterilmiş, “Fateless / Kadersizlik” ile
Berlin’de Altın Ayı kazanmış bir isim. Görüntüsünde imzası bulunan diğer
filmler arasında “The Legend Of 1900 / 1900 Efsanesi”, “Hanussen” ve “Wrestling
Ernest Hemingway / Ernest Hemingway ile Güreşmek” de bulunuyor.
Meeting
Venus / Venüs’le Buluşma