Alıntı

Toplumsal hayat bizi doğadan kopardı, onunla yeniden bütünleşmek zorundayız. “Ağaca sarılan hippi” imajını kastetmiyorum, onda yanlış bir şey yok da, demek istediğim, bir psikolojik ve ruhsal evrimin çok gerektiği. Şimdiki hayat tarzımızla ilgili en büyük sorunun ruhsallık eksikliği olduğunu düşünüyorum…

Julian Goldberger ("Şahin"in yönetmeni)

1 Mart 2012 Perşembe

Artist

Filmin senaryosu –günümüz anlayışına göre- zayıf çünkü ana karakterler bile hayli yüzeysel işlenmiş ve olay örgüsü de sessiz filmlerin mantığına uygun basitlikte. Fakat bunlar projenin iç mantığı gereği böyle; senaryo o kadar ustalıkla kaleme alınmış ki, günümüzün derin nedensellik anlayışına kasten sırt çeviriyor.

IMDB: 8,4 (116. sırada)
Meta Critic: % 89
Rotten Tomatoes: %97
Manalı Filmler: 10

İşte sinemasal zeka böyle bir şey…

Hazanavicius/Langmann ikilisi, -büyük kısmı- sessiz, siyah beyaz çekilmiş ve başrolünde iki “ünsüz” Fransız’ın yer aldığı bir filmle –tüm dünyada- hem ciddi ticari başarı, hem de bol ödül kazandılar (Meraklısına, önemine binaen normalden geniş tutulmuş “ödülleri” ara başlığını incelemesini öneririm: Aynı filmin hem Bağımsız Ruh Ödülü, hem Sezar ve Oskar almasına, üstelik Altın Palmiye için yarışmasına çok ender rastlanıyor). İki gün önceki Oskar töreni, “Artist”in son yılların en parlak projesi olduğunu sadece onayladı: bu film sinema tarihine çoktan geçmişti, 10 adaylığa rağmen tek bir Oskar alamasaydı bile bu gerçek değişmeyecekti.

“Artist” iki açıdan çok önemli ve değerli, önce sinema sanatı açısından değerlendirelim: 1920’lerin yıldız oyuncusu George Valentin’in düşüşünü ve küllerinden yeniden doğmasını anlatan eser, “sessiz film” olarak tasarlanmış ve kotarılmış. Finali ve rüya sahnesi dışında filmde ses (sadece diyalog değil, sesin hiçbir çeşidi) yok. Görüntü yönetimi ve müzik de sessiz sinema dönemine uygun ve ikisi de muhteşem. Oyunculuklar keza öyle… Reji o yılların anlayışına uygun olarak planlanmış ve başarıyla uygulanmış (örneğin zum gibi sonradan keşfedilen anlatım teknikleri kullanılmamış).

Dahası var: “Yurttaş Kane”in kahvaltı sekansı başta olmak üzere, Şarlo filmlerinden müzikallere, pek çok esere gönderme yapılmış, sinefillerin hemen fark edebilecekleri espriler eklenmiş (örneğin bazı film isimleri, öykünün ara başlıkları olarak kullanılıyor)...

Daha da ötesi: Hazanavicius ve Langmann mümkün olan her alanda sessiz sinema dönemine saygı göstermişler: Örneğin George’un evinde seyrettiği film bu proje için üretilmemiş, gerçek: 1920 yapımı “The Mark Of Zorro” (Tabii yakın çekimlerde Douglas Fairbanks değil, Dujardin görünüyor). Peppy’nin evi olarak kullanılan mekan ise sessiz sinema yıldızlarından Mary Pickford’a aitmiş.

Tüm bunların anlam ve önemini şu örnekle daha iyi anlayabiliriz: 1992’de büyük usta Richard Attenborough (“Gandhi”), Charles Chaplin’in yaşamını sinemaya uyarladı, ama “Chaplin” her şeyiyle yapıldığı döneme uygun bir filmdi, renkli ve sesli olması doğal karşılanmıştı. Hazanavicius ve Langmann ise hayali bir karakterin öyküsünü “sessiz film” olarak yaptılar.

Bu yaklaşımın doğal bir sonucu olarak filmin senaryosu –günümüz anlayışına göre- zayıf çünkü ana karakterler bile hayli yüzeysel işlenmiş ve olay örgüsü de sessiz filmlerin mantığına uygun basitlikte (Örneğin George kısa sürede 29 krizinde sıfırı tüketiyor, karısı evi terk ediyor, son filmi başarısız oluyor). Fakat bunlar projenin iç mantığı gereği böyle; senaryo o kadar ustalıkla kaleme alınmış ki, günümüzün derin nedensellik anlayışına kasten sırt çeviriyor.

Tüm bu başarısı yetmezmiş gibi “Artist”, “mana” bakımından da çok değerli bir film çünkü ana izleği “hayat dersi”… George çoğu insanın yaptığı gibi dönüşmek zorunluluğuna direniyor, hayatı bildiği gibi yaşamakta inat ediyor ve bu nedenle ağır dersler almak zorunda kalıyor… Filmde dendiği biçimiyle “gururu yüzünden” neredeyse her şeyini yitiriyor (köpeğinin ve Peppy’nin sevgisi hariç), hatta “sembolik” bir ölüm yaşıyor (yangın sahnesi), sonunda sinemaya ve Peppy’ye duyduğu sevgiye tutunarak “diriliyor”.

Üstelik “kendi sesini” de bulmuş olarak…

Ödülleri:
En İyi Film, Yönetmen, Erkek Oyuncu, Müzik ve Kostüm dallarında 5 Oskar ödülü; 5 dalda Oskar adaylığı (Özgün Senaryo dahil)
Cannes Film Festivali En İyi Erkek Oyuncu ödülü (ayrıca film Altın Palmiye için yarıştı)
En İyi Film, Yönetmen, Kadın Oyuncu ödülleri de dahil olmak üzere 6 Sezar; ayrıca 4 Sezar adaylığı
Amerikan Film Enstitüsü Özel Ödülü
En İyi Film, Yönetmen, Erkek Oyuncu ve Görüntü Yönetmeni dallarında Bağımsız Ruh Ödülü (Independent Spirit Award); Senaryo dalında BRÖ adaylığı.
Ayrıca 63 ödül ve 64 adaylık.

Meraklısına:
Adet olduğu üzere “Artist”in tüm başarısı yönetmenine mal ediliyor. Projenin asıl yapımcısı Langmann’ın, Jan Kounen’e sınıf atlatan “Blueberry / Olağanüstü Macera”da da imzası olduğunu anımsamakta yarar var (Ki o da ABD’de çekilen bir Fransız filmiydi). Ayrıca Langmann, “L'instinct de Mort / Ölümcül İçgüdü”nün ve devam filminin de yapımcısı.

Her başarılı filmde olduğu gibi “Artist”in kökeninde de tutku var: Hazanavicius yıllardır bir sessiz film yapmak istiyormuş. Hayranı olduğu filmcilerin çoğunun sessiz sinema döneminde çıkmış olmasının yanı sıra o türün diğerlerine kıyasla daha fazla “görüntüye dayalı” olduğunu düşünüyormuş... Fakat kimse bu arzusunu ciddiye almamış, 2006 ve ondan 3 yıl sonra çektiği casusluk komedileri gişede başarılı olunca yapımcılar sessiz film düşüncesiyle ilgilenmeye başlamışlar. Sessiz filmleri ve o dönemin Holivud’unu uzun süre inceleyen Hazanavicius en başarılı eserler melodram türünde olduğu için yapacağı filmin de aynı kategoride olması gerektiğine karar vermiş. Tasarladığı senaryoyu 4 ayda yazmış ve hazırlıklar sürerken doğru anlatım biçimlerini tespit etmek üzere 20’lerin filmlerini incelemiş. Filmin çekimleri toplam 35 günde tamamlanmış. Sette Hazanavicius klasik Holivud filmlerinden müzik çaldırmış.

Bu filmdeki çalışması çok beğenilen görüntü yönetmeni Guillaume Schiffman, sonuçta ortaya çıkacak filmin 1920’lerde çekilmiş gibi görünmesi için gereken tüm önlemleri almış, kamera hareketleri, objektif seçimi ve ışık, tasarlanan filmin teknik özelliklerine göre uygulanmış. Ayrıca: Siyah beyaz gösterilecek olmasına rağmen filmi renkli ve -24 değil- 22 kare olarak çekmiş, böylece normalden “biraz daha hızlı” bir film elde edilmiş.

1976 tarihli “Silent Movie / Sessiz Film”den beri sinema salonlarında yaygın dağıtılan ilk sessiz film.

Dujardin ve Bejo’nun özellikle final sekansındaki hareketleri yapabilir hale gelebilmeleri için yaklaşık 5 ay çalışmaları gerekmiş (Bu amaçla, ünlü “Singin’ in the Rain / Yağmur Altında” filmi için 1952’de Debbie Reynolds ve Gene Kelly’nin prova yaptığı stüdyo kullanılmış). “Şimdi filmi izlediğimde ne kadar hızlı dans ettiğimize inanamıyorum” diyor Bejo: “çünkü provalar gerçekten çok zordu. Bazen ayaklarım hala ağrıyor gibi geliyor.”

Peppy’nin George’u ziyaretinden sonraki sahnede, arabadaki genç adama “Beni eve götür, yalnız kalmak istiyorum” demesi 1932 tarihli “Grand Hotel” filmine bir gönderme olarak yorumlanmış. Çünkü o filmin en çarpıcı anlarından birinde Greta Garbo “Yalnız kalmak istiyorum” diyormuş… Ayrıca Peppy sesli filme de uyum sağlayan bir sessiz film yıldızı olan Garbo’ya, George ise sesli dönem başlayınca ününü kaybeden John Gilbert’a benzetiliyor.

Açık Gazete, 27 Şubat 2011

The Artist / Artist
Senaryo ve yönetim: Michel Hazanavicius
Yapımcılar: Thomas Langmann, Emmanuel Montamat, Jeremy Burdek, Nadia Khamlichi, Adrian Politowski, Gilles Waterkeyn
Oyuncular: Jean Dujardin (George Valentin), Bérénice Bejo (Peppy Miller), John Goodman (Al Zimmer), James Cromwell (Clifton), Penelope Ann Miller (Doris)
2011 Fransa, Belçika ortak yapımı, 100 dakika
Gösterim tarihi: 27 Ocak 2012
DVD Firması: Bir Film

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder