Alıntı

Toplumsal hayat bizi doğadan kopardı, onunla yeniden bütünleşmek zorundayız. “Ağaca sarılan hippi” imajını kastetmiyorum, onda yanlış bir şey yok da, demek istediğim, bir psikolojik ve ruhsal evrimin çok gerektiği. Şimdiki hayat tarzımızla ilgili en büyük sorunun ruhsallık eksikliği olduğunu düşünüyorum…

Julian Goldberger ("Şahin"in yönetmeni)

16 Mayıs 2010 Pazar

Solaris (1972)



IMDB: 8.0
All Movie: 5/5 yıldız
Rotten Tomatoes: % 97
Manalı Filmler puanı: 9.1
“Sinema Tarihinin En İyi 1000 Filmi” listesinde 230. sırada

Tarkovski’nin 12 Ocak 1972’de günlüğüne yazdıkları* çok ilginç: SSCB devlet sisteminde söz sahibi birkaç ayrı kuruluşun yetkililerinin “Solaris”le ilgili eleştirileri kendisine iletilmiş, yönetmen bunların bir kısmını günlüğüne aynen almış. 35 madde içinde, “filme Kolmogorov’dan (insanın fani doğasıyla ilgili) alıntılar koyulsun” gibi “tuhaf” talepler de var, “Kelvin’in hareket noktası toplumun hangi formuydu – sosyalizm mi, komünizm mi, kapitalizm mi?” gibi çıldırtıcı sorular da, yetkililerin filmden hiçbir şey anlamadıklarını gösteren düşünceler de… Yetkililerin Tarkovski’den temel talebi, hazır böyle bir hikayeyi çekiyorken, SSCB’nin “muhteşem” uzay çalışmalarını överek anlatmasıdır, tam da “böyle bir hikayenin” o çalışmalara o gözle bakamayacağını anlamak istemezler.

“Solaris” öncelikle bu nedenle büyük ve önemli bir filmdir. Çünkü –belki “Ivan’ın Çocukluğu” hariç- SSCB’de yapılan her Tarkovski filminde olduğu gibi yönetmen adeta imkansız denebilecek şartlarda, kasten karşısına çıkarılan pek çok engelle boğuşarak bu filmi yapmıştır. Film bittikten sonra da tüm o saçma eleştirilerle karşılaşmış, yöneticilerin filmi değiştirme taleplerine direnmeyi başarmıştır.

Aslına bakarsanız, sadece öyküsü dolayısıyla bile, böyle bir filmin SSCB’de yapılması imkansızdır: Psikolog Kris, olup bitenleri anlayıp raporlaması için Solaris’e gönderilir. Uzay üssüne vardığında oradaki görevlilerden birinin intihar ettiğini öğrenir, diğer ikisi de çok tuhaf davranmaktadırlar. İlk uyuduğunda Kris, ölmüş karısı peydah olur, uyandığında karısını yanı başında gören Kris onu tek kişilik bir roketle uzaya yollar. Fakat kadın tekrar belirir. Diğer bilim insanlarının da böyle “ziyaretçi”leri vardır. Bunlar nereden ve nasıl gelmektedirler? Solaris’te yaşayan ileri zekalı bir varlığın oraya gelen insanlarla iletişim kurmak amacıyla kaybettikleri yakınlarının “kopya”larını üretip yolladığı tezi doğru mudur? Bu önermenin doğru olup olmadığını anlamanın bir yolu var mıdır?

Ciddi varoluşçu meselelerle ilgilenen bir filmin, diyalektik materyalizm dışındaki felsefi akımlara hiç yüz vermeyen bir yönetim tarafından onaylanıp yaptırılması, herhalde Tarkovki’nin daha ilk filmiyle elde ettiği başarı ve ünle ilişkili. Başka biri söz konusu olsa “Solaris” yapılamazdı. Ama Tarkovki “Ivan’ın Çocukluğu” ile Venedik’te Altın Aslan kazanmıştı, önde gelen festivallerin yöneticileri onun yeni filmlerini almak için yarışıyorlardı, ayrıca filmler çeşitli ülkelere satılıyordu, dolayısıyla komünist yönetim Tarkovski’nin spiritüel sorularla dolu filmlerine engel olamıyor, güçlük çıkarmakla yetinmek zorunda kalıyordu.

Bu güçlükler ve bunlar yüzünden yönetmenin sürekli moralsiz çalışması “Solaris”e büyük zarar vermiştir. Buna rağmen film, sinema tarihinde özel bir yere ve öneme sahip. Bunun nedenlerini Tarkovski kendisi şöyle açıklıyor: “Babama göre ‘Solaris’ bir film değil de edebiyata eş değerde bir şeymiş. İçe dönük edebi ritmi, banal sloganlardan uzak oluşu ve anlatıda her biri spesifik bir işleve sahip bir dizi detayla dolu olmasından sanırım.” (14 Haziran’daki notu)

Ve tabii bir de bilimkurgu literatürüne katkıları yüzünden: İlk kez seyirci, içinde patlamalar, korkunç uzaylılar, insanüstü güce sahip kahramanlar olmayan bir bilimkurgu filmi gördü “Solaris”le. İlk kez seyirci, insan olmanın varoluşsal sancılarının ve kendinden üstün bir güç karşısında hissedilen ezikliğin (dünya, hayat) uzay konusunda da geçerli olabileceğini düşündü… Yazının bu noktasında filmden alınan kareleri inceleyiniz lütfen: Üstteki planda, altında pantolon olmayan kişi kahramanımız, yerdeki dünyada ölmüş karısı (Solaris’te de intihar etmiş)… Genel olarak ortam Amerikan bilimkurgu filmlerine tam ters bir anlayışla oluşturulmuş. Nitekim alttaki planda görülen salon, renkleri ve dekoru itibariyle 19. yüzyılı çağrıştırıyor. Kris ve karısının boşlukta süzülmeleri ise, filmin ana temalarıyla çok uyumlu…

“Solaris” o kadar büyüleyici, öylesine tuhaf bir çekiciliğe sahip bir film ki, Tarkovski’nin –görüntü yönetmeni Yussov’dan aktardığı anekdot insana çok inandırıcı geliyor: Filmin montajı yapılırken odaya giren insanlar ayakta durmuyor, dizlerinin üzerine çöküyorlarmış. Arkadakilerin de filmin görüntülerinden yararlanabilmesi için…

Ödülleri:
1972’de, Cannes Film Festivali’nde Altın Palmiye için yarıştı, Jüri Büyük Ödülü ve FIBRESCI ödüllerine layık görüldü. Amerikan Bilimkurgu, Fantezi, Korku Filmleri Akademisi’nce “En İyi Bilimkurgu Film” dalında Altın Parşömen Ödülü’ne aday gösterildi (2009).

Seçme diyaloglar:
Snaut: "Bilim mi? Saçmalık… Bu durumda vasatlık ve deha eşit derecede yararsız. Uzayı keşfetmeye ilgimiz yok. Sadece dünyayı uzayın sınırlarına kadar genişletmek istiyoruz. Başka dünyalarla ne yapacağımızı bilmiyoruz. Diğer dünyalara ihtiyacımız yok. Aynaya ihtiyacımız var sadece. Bir temas olsun diye debeleniyoruz ama asla olmayacak. Aptal bir çıkmazdayız çünkü aslında hem ihtiyaç duymadığımız, hem de korktuğumuz bir hedefe ulaşmaya çalışıyoruz. İnsan sadece insana ihtiyaç duyar.

Sartoris: “Sen kadın değilsin, bir insan da değilsin. Eğer bir şeyi anlamayı becerebiliyorsan, bunu anla. Hari diye biri yok artık. Öldü. Sen mekanik bir reprodüksiyonsun alt tarafı. Bir kopyasın.”
Hari: “Belki de… Ama ben… ben bir insan oluyorum. Sizin kadar derinden hissedebiliyorum. İnanın bana. Onsuz da yapabiliyorum artık. Onu seviyorum. Ben insanım”.

Kris: “Belki de sevginin nedeni olarak insanı deneyimlemek için buradayız”.

Kris: “Neden böyle işkence çekiyoruz?”
Snaut: “Bence kozmik duyularımızı kaybettik. Antik çağlarda yaşayanlar o duyguyu mükemmel anlıyordu. Neden veya amacı ne diye hiç sormadı onlar.”

Snaut: “Büyük soruları seviyorsun. Sanırım yakında bana hayatın anlamını soracaksın.”
Kris: “Dur biraz. Alaycı olma.”
Snaut: “O soru çok banaldir. İnsan mutluyken hayatın anlamı ve diğer ebedi
meselelerle nadiren ilgilenir. Bu soruları insan bir ayağı çukurdayken sormalı.”
Kris: “İyi ama, ne zaman öleceğimizi bilemeyiz. Bu yüzden telaş içindeyiz.”
Snaut: “Acele etme. En mutlu insanlar bu lanetli sorularla ilgilenmeyenlerdir.”
Kris: “Sorularımız bilme arzumuzdan kaynaklanıyor. Buna rağmen en yalın insan gerçekliğinin korunması gizemi gerektiriyor. Mutluluğun, ölümün ve hayatın gizemleri…”

Solaris / Solyaris
Yönetmen:
Andrei Tarkovski; Senaryo: Fridrikh Gorenshtein, Andrei Tarkovski (Stanislaw Lem'in aynı adlı romanından); Yapımcı: Viacheslav Tarasov; Oyuncular: Natalya Bondarchuk (Hari), Donatas Banionis (Kris Kelvin), Jüri Jarvet (Dr. Snaut), Vladislav Dvorzhetsky (Henri Berton), Nikolai Grinko (Kelvin'in babası), Anatoli Solonitsin (Dr. Sartorius), Sos Sargsyan (Dr. Gibarian), Olga Barnet (Kelvin'in annesi); 1972 SSCB yapımı, 165 dakika; DVD firması: A. E. Film / Saga.

*Tarkovski’nin günlükleri ülkemizde “Zaman Zaman İçinde” adıyla yayımlandı.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder