Alıntı

Toplumsal hayat bizi doğadan kopardı, onunla yeniden bütünleşmek zorundayız. “Ağaca sarılan hippi” imajını kastetmiyorum, onda yanlış bir şey yok da, demek istediğim, bir psikolojik ve ruhsal evrimin çok gerektiği. Şimdiki hayat tarzımızla ilgili en büyük sorunun ruhsallık eksikliği olduğunu düşünüyorum…

Julian Goldberger ("Şahin"in yönetmeni)

9 Mart 2012 Cuma

Harika Çocuk

Bu iki karakter arasındaki en temel farklılık, Carrie’nin içindeki nefreti karşısındaki insanlara yöneltip toplu kıyıma girişmesi, Pudra’nınsa ona düşmanlık besleyenleri anlayıp bağışlaması. Çünkü Pudra insanların ta içini görebilmekte, herkesin kendisinin çok farklı olduğunu düşündüğünü, oysa hepimizin aslında aynı olduğumuzu bilmektedir

IMDB: 6,2
Rotten Tomatoes: %47
Manalı Filmler: 8,5

Victor Salva “Powder” ile Holivud’un bu dönem içinde bulunduğu kendini yenileme çabasının simgesi olabilecek denli ilginç bir yapıta imzasını atıyor.

Doğuma giderken annesine şimşek çarptığı için olağanüstü bir beyne ve insanüstü güçlere sahip olarak doğan Pudra’nın öyküsünü anlatan “Powder”, Brian De Palma-Stephen King işbirliğinin ürünü “Carrie” tarzı bir “anormal yeniyetmenin doğaüstü güçleri ve diğerlerine yaşattığı kabus” filmi olabilecek malzemeye sahip. Salva’nın getirdiği asıl yenilik de bu noktada beliriyor: Genç yönetmen, bilinen tipte bir gerilim filmi malzemesinden, kimi toplumsal meselelere de parmak basan, ama asıl bir marjinalin yalnızlığını anlatan bir film yaratıyor.

Pudra da Carrie kadar yalnız bir insan aslında; onun annesinden nefret ettiği gibi o da babasından nefret ediyor, herhangi bir topluluğa katılamıyor, çevresindekiler tarafından sürekli aşağılanıyor, yaşamının her dakikasında nefreti yaşıyor. Daha önemlisi gerilim-şiddet edebiyatındaki çoğu kötü adamın tersine Pudra da Carrie gibi doğaüstü güçlerinin ne kadar önemli ve değerli olduğunu bilmiyor, onları “numara” olarak adlandırıyor, çevresindekilerden sempati toplamak için bunlardan yararlanıyor.

Pudra’yla ilgilenen hiç olmazsa birkaç kişinin olması dışında bu iki karakter arasındaki en temel farklılık, Carrie’nin içindeki nefreti karşısındaki insanlara yöneltip toplu kıyıma girişmesi, Pudra’nınsa ona düşmanlık besleyenleri anlayıp bağışlaması. Çünkü Pudra insanların ta içini görebilmekte, herkesin kendisinin çok farklı olduğunu düşündüğünü, oysa hepimizin aslında aynı olduğumuzu bilmektedir.

Bu kimliğiyle Pudra modern bir İsa görünümüne bürünüyor. Anlayan ve bağışlayan, tokat atıldığında öteki yanağını çeviren bir İsa… Bu yüzden finalde, o da İsa gibi insanlar arasında tümüyle yalnız bırakılacak ve gökyüzüne yükselecektir.

Böylece Salva başta yarattığı karakter olmak üzere filmini üzerine inşa ettiği tüm öğeleriyle, şiddet filmlerinden sevgi filmlerine dönüşmeye çalışan Holivud’un seyirci kitlesiyle buluşabilecek değerde ürünlerinden birini yaratmış oluyor. Ona bilim adamı gözüyle bakan fizik öğretmeni Donald (“The Fly / Sinek” filminden beri bu tür bilimsel çalışmalara ilgisini yitirmemişe benzeyen Jeff Goldblum), karısının hastalığıyla ilgilenmesini isteyen Şerif Barnum, çocuğa bir tür anne şefkatiyle yaklaşan öğretmen Jessie gibi karakterlerle çevrelenen Pudra’nın bu insanların varlık ve yardımlarına karşın sürekli evine dönmekten söz etmesi, yeryüzünde yapamayıp gökyüzünü yeğlemesi, filmin tematik yöneliminin bu doğrultuda olduğunu gösteriyor. Eve el koyan bankanın Pudra’nın kitaplarını bile alması, Şerif’in karısının oğluyla kocası konuşmadıkları için ölememesi ve belki de en önemlisi, Pudra’nın av meraklısı şerif yardımcısına can çekişen yaralı geyiğin acısını yaşatması gibi yan öykücük ve öğeler de Salva’nın filmini ilginç ve önemli kılan unsurlar.

Fakat asıl başarı kuşkusuz, genel olarak doğaüstü güçlerden söz eden gerilim filmlerini andırsa da, ana çerçeveyi oluşturan öğeler bakımından filmin yenilikçi tavrı. Şapkası, komik giyimi, tuhaf konuşma ve davranışları, tek bir kılı bile olmayan vücudu ile Pudra, bir eşine rastlamadığımız ve kolay kolay unutulmayacak kadar güçlü, değişik bir karakter.

Salva’nın gerilim yaratmak ve korumakta ne kadar başarılı olduğunu kanıtlayan kimi sahneler (özellikle Pudra’nın sinirlendiği iki sahne) alabildiğine göz doldururken, Pudra rolünde Sean Patrick Flannery’nin yanı sıra, Lance Henriksen’in oyunu da göz okşayıcı. Fakat asıl sürpriz iyi bir oyuncu olarak bilinse de uzun süredir takdire şayan bir performansını izleyemediğimiz Jeff Goldblum’dan geliyor.

“Powder”ın asıl söylemeye çalıştığı şeyleri dile getiren en güzel sahne, Donald’la fizikten ve arkadaşlıktan konuştukları, Hoca’nın çocuğa dokunduğu bölüm. Doğrusu Holivud ürünü bir filmde, uzun süredir böyle dokunaklı bir sevgi sahnesi göremediğimiz için “Natural Born Killers / Katil Doğanlar”daki repliği anımsayıp duruyorduk: “Holivud öpüşmenin anlamını unuttu mu?..”

Sinema, Sayı: 22, Eylül 1996

Powder / Harika Çocuk
Senaryo ve yönetim: Victor Salva
Yapımcılar: Roger Birnbaum, Daniel Grodnik
Görüntü yönetmeni: Jerzy Zielinski
Müzik: Jerry Goldsmith
Kurgu: Dennis M. Hill
Oyuncular: Sean Patrick Flannery (Pudra), Jeff Goldblum (Donald Ripley), Mary Steenburgen (Jessie Caldwell), Lance Henriksen (Şerif Barnum), Brandon Smith (Şerif yardımcısı Harley)
1995 ABD yapımı, 112 dakika
Gösterim tarihi: 19 Temmuz 1996

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder