Alıntı

Toplumsal hayat bizi doğadan kopardı, onunla yeniden bütünleşmek zorundayız. “Ağaca sarılan hippi” imajını kastetmiyorum, onda yanlış bir şey yok da, demek istediğim, bir psikolojik ve ruhsal evrimin çok gerektiği. Şimdiki hayat tarzımızla ilgili en büyük sorunun ruhsallık eksikliği olduğunu düşünüyorum…

Julian Goldberger ("Şahin"in yönetmeni)

16 Temmuz 2011 Cumartesi

The Bishop's Wife

IMDB: 7,5
Rotten Tomatoes: % 79
Manalı Filmler: 9,0

Herkesin ulaşmaya çalıştığı hedefleri, çözmeye uğraştığı sorunları var.

Herkes başka insanlarla ilişkilerinde zaman zaman tıkanıklık yaşıyor, bunalıyor.

Normal insanlık halleri bunlar.

Belki de sorun tam da bu… Bir insan gibi davrandığımız için aslında var olan çözümü göremiyor, ulaşamıyoruz.

Bu filmi, tam da bu bağlamda ciddiye almanı öneriyorum sevgili okur, mümkünse, iki kez izle. İlkinde “film gibi”, ikinci kez “dersteymişsin gibi” seyret ve özellikle Dudley karakterini incele. Onu sorunlarınla ilgili başvurduğun bir yaşam koçuymuş gibi dinle, hangi anda nasıl davrandığını, hangi sözü nasıl cevapladığını, kime neden ve nasıl ilham verdiğini etüt et. Güven bana, çok kazançlı çıkacaksın…

Dudley bir melek. Yeni bir katedralin yapımı için fon bulmaya çalışan Piskopos Henry Brougham, çok sıkıştığı bir anda dua ediyor, “kendisine yol gösterilmesini” talep ediyor, Dudley gönderiliyor. Henry meleğin katedralin yapılmasına yardım edeceğini sanıyor, oysa Dudley ona her konuda rehberlik yapıyor. Çoğunlukla yaptıkları Henry’ye tuhaf geliyor, sinirlendiği, muhatabını eleştirdiği oluyor, ama sonunda kendi bakış açısının yanlış olduğunu o da kabulleniyor…

Bu filmden yararlanmak için meleklere inanman gerekmiyor sevgili okur; Dudley’yi bir danışman olarak da görebilirsin. Cami veya bir iş merkezi veya bir film; senin ne yapmaya çalıştığın da önemli değil, “Ben Dudley olsaydım” biçiminde düşünerek çok hızlı çözümler üretebilirsin… Bunun için temel ilkeyi kavraman yeterli, o da filmde birkaç kez vurgulanıyor.

1930 ve 40’larda, Holivud’da hepsi birbirinden başarılı epeyce fantastik film yapıldı. “It's A Wonderful Life / Şahane Hayat” (1946) başta olmak üzere her birinin yeri ve önemi ayrı, hemen tamamı bugün de yaşamlarını sürdürüyor zaten. “The Bishop’s Wife”ı benzerlerinden farklı ve üstün kılan tarafı, “yaşam koçluğu” dersi veriyor ve –satır aralarında- kurumsal dini eleştiriyor olması.

Üstelik çok iyi yazılmış ve çekilmiş, başta David Niven olmak üzere herkes olağanüstü oynuyor (taksici Sylvester ve hizmetçi Matilda’ya dikkat), sözün kısası her türlü sinemasal öğesiyle çok başarılı ve kesinlikle büyüleyici bir film. Aynı zamanda izleyicisine çok ama gerçekten çok ilham verebilen bir eser; kaçırmayın…

Ödülleri:
En İyi Ses dalında Oskar ödülü; Film, Yönetmen, Müzik ve Ses Kurgusu dallarında Oskar adaylığı

Meraklısına:
Filmin DVD’sinin güzel ülkemizde neden yayımlanmadığını anlamak zor. Yine Grant’ın başrolde olduğu “Arsenic and Old Lace”, “Only Angels Have Wings / Melekler Kanatlı Olur”, hatta kendisini konu alan belgesel “His Girl Friday: Cary Grant on Film” yayımlandı. Benzer filmlerden –İtalyan yapımı- “Miracolo a Milano / Milano Mucizesi” var piyasada, “Şahane Hayat” var, “Heaven Can Wait / Cennet Bekleyebilir” var, ama aynı dönemin ünlü fantastik komedilerinden “Harvey” yok. Üstelik yukarda saydıklarımın çoğunun baskısı tükenmiş, yani satmadığı için DVD’sini yayımlamadıklarını söylemek de mümkün değil.

Tamamlanan film test gösteriminde yeterince beğenilmeyince yapımcı Goldwyn, Billy Wilder ve Charles Brackett’a birkaç sahneyi tekrar yazdırmış ve bunlar yeniden çekilmiş. O dönem Wilder başarılı ve tanınmış bir senarist, yönetmenliğe de başlamış, ama çektiği filmlerden sadece “Double Indemnity / Çifte Tazminat” kayda değer. 1950 yapımı “Sunset Blvd. / Sunset Bulvarı”yla birlikte başyapıtlar dönemi başladı ve hala çok sevilen “The Seven Year Itch / Yaz Bekarı”, “Some Like It Hot / Bazıları Sıcak Sever”, “Stalag 17” gibi filmleri yazıp yöneten Wilder sinema tarihinin önemli isimlerinden biri haline geldi.

Garip ama gerçek: Aslında Piskopos rolü Grant’ın, melek rolü Niven’inmiş. Üstelik bu haliyle epey çekim de yapılmış. William A. Seiter’ın çalışması beğenilmeyip onun yerine Koster getirilince, yeni yönetmen yapımcıyı ve oyuncuları bu değişikliğe ikna etmiş. Buna da en çok Grant direnmiş, o dönemin büyük starlarından biri olduğu için ana karakteri, yani Piskopos’u oynamak istiyormuş. Fakat sonunda ikna olmuş ve böylece 74 filmden oluşan uzun kariyerinin en beğenilen ve hatırlanan performanslarından biri ortaya çıkmış.

Yönetmen değişikliği sonucu çekilen kısımların çöpe atılması -unutulmaz “Shadow of a Doubt / Şüphenin Gölgesi”nin yıldızı- Teresa Wright’ın filmden çıkarılmasına yol açmış. Beğenilmediğinden değil, çekimler tekrar başladığında hamile olduğu için Julia’yı oynayamamış.

Koster’ın önerilerini makul bulup çekimleri tekrar başlattığı anda Samuel Goldwyn bu projeye 1 milyon dolar harcamış durumdaymış. O dönemde bu tür bir A sınıfı filmin 1-2,5 milyon aralığında bir bütçeyle yapıldığı düşünülünce Goldwyn’nin ne kadar cesur davrandığı daha iyi anlaşılıyor.

1996’da film “The Preacher's Wife / Aşk Meleği” adıyla yeniden çekildi, ancak o versiyon hiç beğenilmedi. Üstelik yönetmen koltuğunda Penny Marshall (“Awakenings / Uyanışlar) oturuyordu, Dudley’i ise Denzel Washington oynuyordu.

The Bishop’s Wife (Piskoposun Karısı)
Yönetmen: Henry Koster
Senaryo: Robert E. Sherwood, Leonardo Bercovici (Robert Nathan'ın romanından)
Yapımcı: Samuel Goldwyn
Oyuncular: Cary Grant (Dudley), Loretta Young (Julia Brougham), David Niven (Henry Brougham), Monty Woolley (Profesör Wutheridge), James Gleason (Sylvester), Gladys Cooper (Bayan Hamilton), Elsa Lanchester (Matilda)
1947 ABD yapımı, 109 dakika, siyah beyaz

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder