Günün birinde
Pelle zor bir şeylerin üstesinden gelir, “fatih” adına layık işler
başarabilirse, bunda babasından aldığı bu güvenin büyük payı olacak. Sözün kısası
adam küçük ama oğluna çok büyük değerler kazandırmayı başarıyor
IMDB:
7,8
Rotten Tomatoes: % 100
Manalı Filmler: 10
Tüm sinema
tarihinin en etkileyici baba karakterlerinden biri…
Ayrıca: Müthiş
bir baba-oğul ilişkisi portresi…
Ustaca yazılmış
bir klasik roman, yetenekli bir yönetmenin ellerinde epik bir destana dönüşmüş…
Ama bu metin kahramanlığı anlatmıyor, bu destanın ana temaları yoksulluk ve
sevgi; ana karakterleri ise yaşam savaşı veren fakir amele…
Hikayemiz 19.
yüzyıl sonlarında geçiyor. Başka göçmenlerle birlikte yoksul köylü Lassefar ve
9 yaşındaki oğlu Pelle, Danimarka’nın Bornholm adasına göçüyor, bir çiftlikte
çalışmaya başlıyorlar. Burada zulme, ırkçılığa ve haksızlığa, aşka ve neşeye
tanık oluyor, acı tatlı olayların içinde kalıyorlar. Klasik romanlarda adet
olduğu üzere geniş bir çerçevesi olan eser, baba-oğul ilişkisini merkeze
alarak, çiftlik sahibinin eşinin dramından kahyayla kavga ederken kafasından
sakatlanan Erik’in trajedisine uzanıyor, renkli kişilikler, birbirinden ilginç
ilişkiler resmediyor.
Tüm bu sıkıntı
ve acıların, çoğunlukla karlar içinde, en azından buz gibi havada yaşanıyor
oluşu, filmin içeriğine çok uygun düşmüş, esere puslu gri bir atmosfer kazandırmış.
Yönetmen August ve görüntü yönetmeni Jörgen Persson, usta işi renk ve ton
çalışmasıyla bu etkiyi güçlendirmiş, insanın ruhunu etkileyen bir film
yapmışlar.
Filmin adının
kaynağı, küçük Pelle’nin arkadaş olduğu Erik’in hayalleri. Diğerleri gibi üç
kuruşa çalışan bir amele olan Erik, yaşama sevgisiyle dolu, böyle bir kaderi
kabullenmek istemiyor, Çin’i, Avustralya’yı, ABD’yi görmek, hatta fethetmek arzusunda.
Yaşlı Lassefar’ın en büyük düşü ise oğluna ve kendisine bakacak bir kadın bulup
pazar sabahları yatakta kahve içmek…
Metnin en
etkileyici yanlarından biri bu baba kişiliği. Bergman filmlerinin gediklisi Max
Von Sydow’un akla seza bir yetkinlikle canlandırdığı Lassefar, bir küçük
ademoğlu. Adaletsizliğe, insanların acımasız davranışlarına karşı çıkması
gerektiğini biliyor ama buna asla cesaret edemiyor. Oğlunu hırpalayan çocukları
pataklamak, taş kalpli kahyaya meydan okumak gerektiğinde Pelle’ye söz
verdikleriyle yapabildiği arasında derin bir uçurum oluyor.
Fakat Pelle
suçlamıyor babasını. Onun elinden gelenin en iyisini yaptığını biliyor. Küçük
köşesinde huzurlu birkaç gün daha geçirmekten başka bir amacı yok adamcağızın,
etliye sütlüye karışmadan yaşarken oğluna hayatın değerli yönlerini öğretmeye
de çalışıyor, onu seviyor ve her şeyini beğeniyor, onaylıyor.
Günün birinde
Pelle zor bir şeylerin üstesinden gelir, “fatih” adına layık işler
başarabilirse, bunda babasından aldığı bu güvenin büyük payı olacak.
Sözün kısası
adam küçük ama oğluna çok büyük değerler kazandırmayı başarıyor.
Lassefar’ı
bunca etkili kılan da bu…
Ödülleri:
En İyi Film dalında
Altın Palmiye
En İyi Yabancı
Film dalında Altın Küre ve Oskar ödülü; En İyi Erkek Oyuncu dalında Oskar
adaylığı (Sydow)
Ayrıca 20 ödül
ve 4 adaylık.
Meraklısına:
New York Times gazetesinin
hazırladığı “En İyi 1000 Film”
rehberinde yer aldı.
“Den Goda
Viljan / The Best Intentions” gibi başka Bille August filmlerinde de çalışan
besteci Stefan Nilsson, En İyi Yabancı Film dalında Oskar’a aday gösterilen “As
It Is in Heaven / Cennetin Müziği”nin (Kay Pollak, 2004) etkileyici müziklerini
de imzasını atmıştı.
Açık Gazete, 22 Haziran 2012
Pelle the
Conqueror / Pelle erobreren / Fatih Pelle
Yönetmen: Bille August
Senaryo: Per Olov Enquist,
Bjarne Reuter, Bille August (Martin Andersen Nexö’nün aynı adlı romanından)
Yapımcı: Per Holst
Oyuncular: Pelle Hvenegaard
(Pelle), Max von Sydow (Lassefar), Erik Paaske (Forvalter), Björn Granath (Erik),
Astrid Villaume (Bayan Kongstrup), Axel Strobye (Bay Kongstrup)
1987 Danimarka,
İsveç yapımı, 157 dakika
Gösterim tarihi: Mart 1989
DVD Firması:
ANS / Palermo
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder