Alıntı

Toplumsal hayat bizi doğadan kopardı, onunla yeniden bütünleşmek zorundayız. “Ağaca sarılan hippi” imajını kastetmiyorum, onda yanlış bir şey yok da, demek istediğim, bir psikolojik ve ruhsal evrimin çok gerektiği. Şimdiki hayat tarzımızla ilgili en büyük sorunun ruhsallık eksikliği olduğunu düşünüyorum…

Julian Goldberger ("Şahin"in yönetmeni)

26 Haziran 2010 Cumartesi

Oniki Öfkeli Adam

IMDB: 8.9 (8. sırada)
Allmovie: 4,5/5 yıldız
Manalı Filmler puanı: 9,5

Hala önemini koruyan bir klasik…

“12 Angry Men” öncelikle senaryosuyla dikkat çekiyor. Filmin neredeyse 90 dakikası, babasını öldürmekle itham edilen bir gencin suçlu olup olmadığının tartışıldığı jüri toplantısında geçiyor. Görüşme başladığında tek bir üye delikanlı hakkında idam kararı vermekte çekimser davranıyor, tartışmalar ilerledikçe birer ikişer diğerlerini de yanına çekiyor. Dolayısıyla senaryo, çok iyi kurulmuş bir cinayet öyküsünü, onun ayrıntılarıyla görüşüldüğü duruşma sürecini işlemiyor, fakat bunları jüri görüşmelerinden anlamamızı sağlıyor.

Ayrıca neredeyse her jüri üyesinin kişiliğini ana hatlarıyla da olsa çiziyor, o kişinin neden o kararı verdiğini açıklıyor. Bununla da kalmıyor, önyargıları, kişilerin erdemleriyle ilişkilerini de aktarıyor, zaman zaman oluşan gerginlikleri de işliyor. Bir odada konuşan insanlardan bu kadar gerilimli, heyecanlı bir senaryonun çıkması gerçekten çok şaşırtıcı.

Ünlü “Serpico” ve “Dog Day Afternoon / Köpeklerin Günü” filmlerini de kotaran Lumet, bu filmi birkaç TV dizisinin ardından, henüz 33 yaşında iken çekmişti. Çok büyük bir bölümü bir oda içinde geçen filmde yönetmenlik o kadar başarılı ki, “Oniki Öfkeli Adam”ı, “Citizen Kane / Yurttaş Kane”le birlikte, tüm sinema tarihinin en başarılı ilk filmlerinden biri olarak değerlendirmek yanlış olmaz.

Her dönem önemini koruyan hümanizm, ötekileştirme vb temaları akıllıca işleyen bu filmi hala izlemediyseniz önemli bir eksiğiniz var demektir.

Meraklısına:
Amerikan Film Enstitüsü’nün belirlemesine göre, sinema tarihinin en iyi 2. mahkeme filmi.

Filmin ilk sekanslarında kamera hep göz hizasından yukarıdadır ve planların tamamı geniş açı ile çekilmiştir. Böylece izleyici insanlar arasında gerçekte olduğundan daha büyük mesafeler varmış gibi algılar. Film ilerledikçe kamera seviyeleri düşer, final yaklaşırken planların neredeyse tamamında kamera göz hizasından aşağıdadır ve klostrofobi hissi yaratması amacıyla yakın çekimler ve tele objektif kullanımı ağırlık kazanmış durumdadır.

William Friedkin bu filmin bir versiyonunu 1997’de yapmıştı, ancak o eser bunun kadar başarılı bulunmadı.

Ödülleri:
En İyi Film, Yönetmen ve Uyarlama Senaryo dallarında Oskar adaylığı. Berlin Film Festivali’nde Altın Ayı ödülü.
Ayrıca 12 ödül ve 6 adaylık.

12 Angry Men / Oniki Öfkeli Adam
Yönetmen: Sidney Lumet; Senaryo: Reginald Rose (kendi oyunundan); Yapımcılar: Henry Fonda, Reginald Rose; Oyuncular: Henry Fonda (8 nolu jüri üyesi), Jack Warden (7 nolu jüri üyesi), Martin Balsam (1 nolu jüri üyesi), Jack Klugman (5 nolu jüri üyesi), John Fiedler (2 nolu jüri üyesi), Lee J. Cobb (3 nolu jüri üyesi); 1957 ABD yapımı, 96 dakika, siyah beyaz.

12

IMDB: 7.7
Allmovie: 3,5/5 yıldız
Metacritic: %72
Manalı Filmler: 8,5

Bu filmi ancak bu kadar usta bir yönetmen çekebilirdi.

Ülkemizde az tanınsa da Mikhalkov, dünya çapında ün ve ödülleri bulunan bir Rus sinemacısı. 1970’lerde “Mekanik Bir Piyano İçin Bitmemiş Parça” gibi filmleri tüm dünyada ilgiyle izlendi, 1994’te çektiği “Burnt By The Sun / Güneş Yanığı” ile Oskar kazandı. “12 Angry Men”i uyarlaması bu nedenle şaşırtıcı idi.

Sonuçta ulaştığı başarı ise daha da şaşırtıcı.

Film orijinal versiyonla aynı çizgide ilerliyor, fakat cinayet ve duruşmaya ilişkin tartışmalara daha az yer veriyor. Selefinden farklı olarak sanığın hayatından enstantaneler verilmiş, ki bu sahneler Çeçen-Rus savaşının dehşetini solumamıza yardımcı oluyor. Önemli bir başka değişiklik ise karakterlerin bazıları aralıksız 5 dakikalık monologlardan oluşan anılar anlatmaları, amcasının kumarda kaybettiği gece veya anne-babasının tanışması vs… Böyle anlarda sanki Dostoyevski’den uyarlanmış bir film seyrettiğiniz izlenimine kapılıyorsunuz. Bu hikayeler karakterleri, sonuçta filmi “tipik Rus” haline getiriyor.

Selefi kadar iyi yazılmış, çekilmiş ve oynanmış olan “12”, tematik açıdan ise daha ileri bir noktada konumlanıyor.

“Aynı hikayeyi izlemem” diyen fanatiklerden değilseniz, “12”yi mutlaka görün, karlı çıkacaksınız.

Meraklısına:
Filmin başında ve sonunda yer alan alıntılar, “B. Tosia” adıyla verilmiş olmalarına rağmen, aslında Mikhalkov’a ait.

Ödülleri:
En İyi Yabancı Film dalında Oskar adaylığı. Venedik Film Festivali’nde Altın Aslan için yarıştı.

12 / 12 Razgnevannyh Muzhchin
Yönetmen: Nikita Mikhalkov
Senaryo: Nikita Mikhalkov, Aleksandr Novototsky, Vladimir Moiseyenko
Yapımcılar: Nikita Mikhalkov, Leonid Vereschtchaguine
Oyuncular: Sergey Makovetskiy (1 nolu jüri üyesi), Nikita Mikhalkov (2 nolu jüri üyesi), Sergey Garmash (3 nolu jüri üyesi), Valentin Gaft (4 nolu jüri üyesi), Aleksei Petrenko (5 nolu jüri üyesi), Yuriy Stoyanov (6 nolu jüri üyesi)
2007 Rusya yapımı, 159 dakika
DVD Firması: As Sanat.

Blueberry - Olağanüstü macera

IMDB: 5.1
All Movie: 2,5/5 yıldız
Manalı Filmler puanı: 6,5

Bu yönetmene dikkat, sevgili okur, açıkçası başkası yönetmiş olsa bu filme sayfa ayırmazdım.

Filmin hikayesi hayli ilginç: Ölmek üzereyken Kızılderililer tarafından bulunup iyileştirilen Mike, bir kısım Şamanizm bilgisine de vakıf olmuştur. Şerif olarak görev yaptığı kasabada, bazı kişiler tarafından “yerli dostu” olarak görülüp sevilmese de, geçmişindeki acı olaylar dışında ciddi bir sorunu yoktur. Dost olduğu Kızılderili kabilesine ayrılmış bölgenin zengin altın madenleriyle dolu olduğuna inanan beyazları durdurmaya, iki toplum arasında savaş çıkmasını engellemeye çalışırken, en zorlu düşmanı, sadece altının değil, Kızılderililerin tinsel sırlarının da peşine düşen Wallace olacaktır…

Göz kamaştıran bir oyuncu kadrosu olan filmin senaryosu o kadar zayıf ki, Kounen’in kayda değer çabaları da filmi ayağa kaldırmaya yetmemiş. Sinemaya aktarılması çok zor kimi ruhsal deneyimler, efektlerle anlatılmaya çalışılmış, bu da özellikle final sekansında seyirciye gerçekten fazla gelen bir efekt yoğunluğuna neden olmuş.
Çok ünlü ve sevilen, ama alışılmadık temaları işleyen bir çizgi roman serisi söz konusu olunca senaryo düzeyinde epeyce karmaşa yaşanmış. Kounen ise ne düzeyde yönetmenlik sergileyebileceğini kestirememiş gibi geliyor bana, bir başka deyişle, boyundan büyük işe kalkışmış.

Buna rağmen Kounen önemli bir yönetmen. Bu kadar zor bir projeye, henüz ikinci uzun metrajında girişmese, çok daha iyi bir sonuç alabilirdi. Çünkü çok yetenekli, ayrıca birikimli. Bu filmin hazırlıkları sırasında yakından tanıdığı yerli kültürünü incelemeye neredeyse 5 yılını ayırması da çok olumlu bir yönü. Şamanizm’den çok etkilenmiş, hatta “Visions” isimli bir de kitabı var konuyla ilgili; ama sadece onu değil diğer tinselci öğretileri de incelemeyi sürdürüyor. “Bluberry”nin ardından “Another Reality” (Bir Başka Gerçeklik) adını verdiği, geleneksel öğretileri inceleyen bir belgesel serisine başladı: “The Other Worlds” Peru Kızılderili kültürüne ilişkin, “Darshan: The Embrace” ünlü Hintli tinselci lider Mata Amritanandamayi’yi anlatıyor, hazırlıkları süren “The Last Call”un ana teması ise Budizm…

Ödülü:
İsveç Fantastik Film Festivali’nde Özel Mansiyon Ödülü’ne layık görüldü (2004)

Daha geniş okuma için:
http://www.nderf.org/Turkish/index.htm
http://tr.wikipedia.org/wiki/%C3%96l%C3%BCme_Yak%C4%B1n_Deneyimler
http://www.jankounen.com/v3/common/index.php?menu=longsmetrages&file=index&langu=eng (ingilizce)

Blueberry - Olağanüstü macera / Blueberry / Renegade
Yönetmen:
Jan Kounen; Senaryo: Gérard Brach, Alexandre Coquelle, Jan Kounen, Matthieu Le Naour, Louis Mellis, Cassidy Pope (Jean-Michel Charlier ve Jean 'Moebius' Giraud'un çizgi romanından); Yapımcılar: Thomas Langmann, Ariel Zeitoun; Oyuncular: Vincent Cassel (Mike Blueberry), Juliette Lewis (Maria Sullivan), Michael Madsen (Wallace Sebastian Blount), Temuera Morrison (Runi), Ernest Borgnine (Rolling Star), Djimon Hounsou (Woodhead), Hugh O'Conor (Genç Mike), Tcheky Karyo (Mike'ın amcası); 2004 Fransa, Meksika, İngiltere ortak yapımı, 101 dakika; Gösterim tarihi: 10 haziran 2005.

Bugmaster

IMDB: 6,1
Manalı Filmler: 7.0

Ne hayvan, ne bitki olan, gözle görülemeyen, insanlara musallat olan asalaklara Japonca’da mushi denirmiş. Musishi ise bu yaratıklarla başa çıkmanın yollarını bilen bir tür uzman… Uluslararası ismi “böcek ustası” biçiminde çevirebileceğimiz “Bugmaster” olan film, gezici şaman Ginko’ya odaklanıyor. Annesi bir heyelanda ölünce Ginko’yu yanına alıp yetiştiren Nui, kendisine musallat olan yaratıklardan kurtulmak için sürekli onlara ilişkin anlatılanları kağıda dökerek bir tür “mushi günlüğü” oluşturan Tanyu ve yılan biçimindeki özel bir gökkuşağını bulmaya çalışan Kourou filmin diğer ana karakterleri.

Yuki Urushibara’nın yarattığı çizgi roman serisi Japonya’da popüler olunca önce animasyon TV dizisi olarak uyarlandı, ertesi yıl da sinema filmi yapıldı. Projenin yönetmenliğine ise efsane manga “Akira”yı yöneten Katsuhiro Ôtomo getirildi.

Ôtomo bu ilk sinema filminde, klasik Japon sineması örneklerini hatırlatır derecede olgun bir anlatım tutturuyor, dingin peyzajlar sunuyor, doğanın büyüleyici sükunetiyle doğaüstünün gizemini dengeli bir tavırla aktarıyor. Hayli ilginç, seyir zevki yüksek bir film kotarmayı başardığı için bundan sonraki filmlerini merakla bekliyoruz.

Meraklısına:
Filmin başrol oyuncusu Odagiri’yi Kim Ki Duk’un çarpıcı filmi “Dream / Rüya”da seyretmiştik.

Mushishi / Bugmaster
Yönetmen: Katsuhiro Ôtomo; Senaryo: Katsuhiro Ôtomo, Sadayuki Murai (Yuki Urushibara’nın aynı adlı çizgi roman serisinden); Yapımcılar: Kiyoshi Inoue, Sunmin Park; Oyuncular: Jô Odagiri (Ginko), Nao Omori (Nijirou), Yû Aoi (Tanyu), Makiko Kuno (Maho'nun annesi), Reia Moriyama (Maho), Hideyuki Inada (Yoki); 2006 Japonya yapımı, 131 dakika.

20 Haziran 2010 Pazar

Yeni Hayat

IMDB: 6.8
All Movie Guide: 4/5 yıldız
Metacritic: % 74
Manalı Filmler: 9.0

Ülkemizde “Respiro / Nefes Alıyorum” filmiyle tanınan Emanuele Crialese, son yıllarda İtalya’dan çıkan en önemli yönetmen…

Salvatores ve Tornatore’den, yani 1990’ların ilk yarısından beri…

Kendisinin ne kadar iyi bir yönetmen olduğu, “The Golden Door”un açılış sekansından hemen anlaşılıyor: İki adam kayalıklara tırmanmaktadırlar. Aynı anda köyde, yaşlı bir kadını iki genç kız ziyaret ederler, birinin içine cin girmiştir, kadından çıkarmasını istemeye gelmişlerdir. Kayalıklara tırmananların muradı ise oradaki kadim zamanlardan kalma sunağa soru sormaktır: Her şeyi geride bırakıp Amerika’ya gitmelerinde yarar var mıdır?

Gerçekten çok iyi yazılmış ve çekilmiş bu açılış sekansından sonra film 3 ana bölüm halinde ilerliyor: Mancuso ailesinin göç hazırlıkları, uzun süren gemi seyahati ve ABD’ye vardıklarında, Ellis adasında tutuldukları, insan onurunu zedeler nitelikteki inceleme ve testler… Crialese bunları eski usul sinema anlayışıyla usul usul anlatırken, araya gerçeküstücü sahneler girmeyi ihmal etmiyor: İnsanlar dev sebzelerle dolaşıyor veya süt dolu nehirlerde yüzüyorlar… Sonuç olarak “Nuovomondo”, Taviani Kardeşler ve Fellini filmlerini anımsatıyor. Ama taklit anlamında değil, neredeyse andığım ustaların eserleri seviyesinde…

Aynen o başyapıtlar gibi ilmek ilmek örülmüş, oya gibi işlenmiş bir film “The Golden Door”… Eski başyapıtların gücüne ve duygusuna sahip. Sevimli ama basit bir film olan “Respiro”dan çok daha ileri bir adım…

Yönetmen filmiyle ilgili olarak: “Bu göçmenler hakkında bir film değil,” diyor ve ekliyor: “Bir insanın yaşamını değiştirme arzusu, bilinmeyen için bilineni bırakmak hakkında. Bu epeyce cesaret ve ciddi inanç gerektirir ve bence her kim ki bu cesarete sahiptir, o bir kahramandır”.

Miami Herald gazetesinden Peter Debruge’ın şu cümleleri de önemli geldi bana: “Amerikalıların Ellis adası hakkındaki tüm görsel bilgileri filmlerden geliyor ve o filmler hep Amerikan yapımı. Bu film hikayenin diğer yüzünü sunuyor, Ellis adasında başlayan değil de, bitenini.”

Meraklısına: Tarihçilerin saptamasına göre, bugünkü Amerikalıların yaklaşık yarısının en az bir akrabası 1892 ile 1954 arasında Ellis adasından geçmiş.

Ödülleri: 11 ödül ve 14 adaylık.
Meraklısına: Ülkemizde gösterime girmeyen filmin Türkçe adı TV yayınından...

Yeni Hayat / The Golden Door / Nuovomondo
Senaryo ve yönetim: Emanuele Crialese
Yapımcılar: Alexandre Mallet-Guy, Fabrizio Mosca
Oyuncular: Charlotte Gainsbourg (Lucy), Vincenzo Amato (Salvatore), Aurora Quattrocchi (Fortunata), Francesco Casisa (Angelo), Filippo Pucillo (Pietro), Federica De Cola (Rita), Isabella Ragonese (Rosa), Filippo Luna (Don Ercole)
2006 İtalya, Fransa ortak yapımı, 118 dakika.

Kaotik Ana

IMDB: 6.4
Manalı Filmler: 8

Umut veren genç bir ressam olan Ana, İbiza adasında babasıyla birlikte yaşamaktadır. Zengin bir sanat hamisi tarafından Madrid’e davet edilir, özel bir okulda öğrenim görürken Said’le aşk yaşamaya başlar. Ana’nın kriz geçirip bayıldığı bir akşam bir uzman onu hipnotize eder, Ana seans sırasında sevgilisiyle Arapça konuşur, Said ortalıktan kaybolur. Ana’nın, hipnoz seansları sırasında açığa çıkan (ve kaydedilen) geçmiş yaşamlarıyla hesaplaşması ve Said’in neden ondan ansızın uzaklaştığını bulması gerekecektir. Kendini keşif yolculuğu genç kızı sorularına yanıt bulacağı New York’a kadar sürükler.

Yeni bin yılın en ünlü ve başarılı Bask sinemacısı olan, –ülkemizde daha ziyade “Los Amantes del Círculo Polar / Kutup Çizgisi Aşıkları” ile tanınan- Julio Medem, filmini 10 bölüme ayırmış, bölüm aralarında ekranda beliren sayılar geriye doğru ilerliyor, hipnoz seanslarındaki gibi… Sıfıra yaklaşıldıkça öykünün trajik yönü daha ağır basmaya başlıyor, aykırı ve şaşırtıcı bir final, Ana’nın bilinçaltında yatan geçmiş yaşamlarındaki trajik ölümlerle (ve onların nedenleriyle) yüzleşmesini sağlıyor.

Öyküsü Vincent Minelli’nin “On a Clear Day You Can See Forever / Tatlım” filmiyle benzerlikler gösteren “Chaotic Ana”, o filmden daha dramatik, yer yer sert, kararlı bir feminist duruşa sahip bir film…

Chaotic Ana / Caótica Ana / Kaotik Ana
Senaryo ve yönetim: Julio Medem
Yapımcılar: Sebastián Alvarez, Julio Medem, Koldo Zuazua
Oyuncular: Manuela Vellés (Ana), Charlotte Rampling (Justine), Bebe Rebolledo (Linda), Nicolas Cazalé (Said), Asier Newman (Anglo), Matthias Habich (Klaus), Lluís Homar (Ismael)
2007 İspanya yapımı, 118 dakika.

Hayalet Şehir

IMDB: 7
All Movie Guide: 3,5/5 yıldız
Metacritic: % 72
Manalı Filmler:8

David Koepp’e çok şaşırıyorum.

Genç yaşında iyi bir senarist olarak ün yaptı, 30’unda “Carlito’s Way / Carlito’nun Yolu” ile yazarlık kariyerinin zirvesine çıktı. Fakat yönetmenliğe başladığında tuhaf bir yol izledi: Steven Spielberg, Brian De Palma gibi çok başarılı yönetmenlerle çalışan kendisi değilmiş gibi tercihi B sınıfı gerilimler çekmek oldu, yazıp yönettiği bu filmler, ilginçtir, özellikle senaryoları bakımından zayıf bulundu. “Stir Of Echoes / Dehşetin Yankıları”, Stephen King’den uyarladığı “Secret Window / Gizli Pencere” derken, Koepp’in yönetmenlik kariyeri bunlardan bile başarısız bulunan TV filmlerine kadar geriledi. Oysa aynı dönemde “Angels & Demons / Melekler ve Şeytanlar”, “War of the Worlds / Dünyalar Savaşı” gibi A sınıfı Holivud filmlerini yazmaya devam ediyordu.

Fakat şimdi, “Hayalet Şehir”le beraber, Koepp daha makul bir yoldan ilerleyecekmiş gibi görünüyor.

Bu film de kendisinin meraklı olduğunu bildiğimiz doğaüstü mevzularla ilişkili, ama birincisi ana akım sinemanın kurallarına daha uygun ve ikincisi önceki filmlerinden daha başarılı bir eser.

Diş hekimi Pincus’un kalbi, bağırsak ameliyatı sırasında durur ve ancak 7 dakika kadar sonra çalıştırılabilir. Bu durum Pincus’un “gözlerini açar”; artık ölmüş kişileri görebilmektedir. Kendilerini çok az insanın görebildiğini bilen hayaletler, Pincus’un yeteneğini fark edince ondan çeşitli taleplerde bulunmaya başlarlar, bunalan kahramanımız hayalet Frank’le anlaşır. Pincus Frank’in eski eşi Gwen’in evlenmek üzere olduğu adamla arasını bozacak, Frank de hayaletleri Pincus’tan uzak tutacaktır. Fakat beklenmedik bir gelişme olur, Pincus, Gwen’e tutulur.

Bir tür “The Sixth Sense / Altıncı His” hikayesini romantik komedi trükleriyle harmanlayan “Hayalet Şehir”, özellikle hayli ilginç karakterleri canlandıran üç başrol oyuncusunun performanlarıyla seçkinleşen, eğlenceli bir çalışma…

Hayalet Şehir / Ghost Town
Yönetmen: David Koepp
Senaryo: David Koepp, John Kamps
Yapımcı: Gavin Polone
Oyuncular: Greg Kinnear (Frank Herlihy), Téa Leoni (Gwen), Ricky Gervais (Bertram Pincus), Dylan Clark Marshall (Alex)
2008 ABD yapımı, 102 dakika
DVD firması: Tiglon / Dreamworks Home Entertainment.

Merkez İstasyonu

IMDB: 8
All Movie Guide: 4/5 yıldız
Metacritic: % 80
Manalı Filmler: 8,5

İzleyiciye yoğun duygusal deneyim yaşatan, bol ödüllü bir Brezilya filmi…

Emekli öğretmen Dora, Rio’nun merkez istasyonunda mektup yazıcılığıyla geçinmektedir. Bir gün genç bir anne, 9 yaşındaki oğlunun babasına mektup yazdırır, ardından kaza geçirip ölür. Dora istasyonda yaşamaya başlayan oğlanla önce ilgilenmez, posta parasını da aldığı halde mektubu yollamadığı için duyduğu vicdan azabının etkisiyle çocukla ilgilenmeye başlar. Yavaş yavaş gelişen ilişkileri, onları çocuğun babasını bulmak üzere Brezilya yollarına düşürecek, yaşadıkları deneyimler ikisini de zenginleştirecektir.

“Merkez İstasyonu” kuşkusuz ki çok iyi yazılmış ve çekilmiş, hayli etkileyici bir film. Özellikle Montenegro’nun oyunculuğu olağanüstü. Yine de filmin bunca ödül almasında güçlü alt metninin payı büyük. Yolda tanıştıkları aşırı dindar kamyon şoförü, kasabadaki kalabalık dini festival ve tabii ki karakter isimlerinin çoğunun İncil’den alınmış olması vb öğelerle örülen film, sonuçta dindar ahlakını öneriyor, ama işin bu kısmına hiç aldırmasanız da anlatılan insanlık durumundan etkileniyorsunuz.

“New York Daily News”ün sinema eleştirmeni Jami Bernard’ın şu cümlesini aktarmak isterim: “Sinema salonlarında normalde patlamış mısır çıtırtısının sesi duyulur. Bu filmde duyulan, kalplerin kırılmasının sesiydi”.

Ödülleri:
En İyi Yabancı Film ve Kadın Oyuncu dallarında Oskar adayı
En İyi Yabancı Film dalında Altın Küre, ayrıca Norveç Amanda, Arjantin Gümüş Akbaba, Danimarka Guldbagge, İspanya CEC, BAFTA ödülleri; Fransa Cesar ve Indipendent Spirit Ödülü adaylığı
Berlin Film Festivali’nde Altın Ayı Ödülü
Ayrıca 22 ödül ve 7 adaylık.

Merkez İstasyonu / Central Station / Central do Brasil
Yönetmen:
Walter Salles
Senaryo:
Marcos Bernstein, Joao Emanuel Carneiro (Salles’in hikayesinden)
Yapımcılar:
Martine de Clermont-Tonnerre, Arthur Cohn
Oyuncular:
Fernanda Montenegro (Dora), Marília Pêra (Irene), Vinícius de Oliveira (Josué), Soia Lira (Ana), Othon Bastos (Cesar), Otávio Augusto (Pedrao), Stela Freitas (Yolanda), Matheus Nachtergaele (Isaías), Caio Junqueira (Moisés)
1998 Brezilya, Fransa ortak yapımı, 102 dakika
Gösterim Tarihi:
28 Mayıs 1999
DVD firması:
Palermo / Film Pop.

12 Haziran 2010 Cumartesi

Kıyamet

Dennis Hopper'ın anısına...

IMDB: 8.6 (35. sırada)
Allmovie: 4.5/5 yıldız
Metacritic: % 90
Manalı Filmler puanı: 9.5
Sinema Tarihinin En İyi 1000 Filmi” listesinde 27. sırada
İnanç ve Sanat” sitesinin listesinde 42. sırada

Görkemli delilik…

“Kıyamet” hayatta görüp görebileceğiniz en görkemli filmlerden biridir ve adeta deliliği tarif etmek üzere yapılmıştır. Belki amaç bu değildi, ama sonucun o olduğu kesin: Binlerce savaş filmi içinde savaşın nasıl bir deliliğin ürünü olduğunu sadece “Kıyamet” anlatır.

Jim Morrison’ın ölüm güzellemesi olan klasik The Doors şarkısı “The End” eşliğinde bir ormanın bombalanmasını izleriz açılış sahnesinde. Ardından Willard’ın bir otel odasında geçirmekte olduğu sinir krizini. Sheen’in gerçekten sarhoş halde, doğaçlama yaparak, rolüne kendini kaptırıp gerçek cama yumruk atarak oynadığı bu sahneler filmin ana kahramanının uçurumun kıyısında olduğunu anlatır. Yoruma göre değişir: Daha esnek kişiler “delirmek üzere” der, ahalinin çoğunluğuna göreyse Willard çoktan geçmiştir aklın sınır çizgisini…

Az sonra Willard bir başka ABD subayını, Albay Kurtz’u öldürmekle görevlendirilir. Ordunun yetkili ağızları Kurtz’un delirdiğini açıklar, yaptığı çılgınlıkların bir kısmını anlatırlar.

Böylece Willard’ın Kurtz’a doğru yolculuğu başlar: Vietnam’ı neredeyse boydan boya geçerek Kamboçya içlerine doğru…

Yolculuk boyunca karşılaştığı birbirinden renkli karakterlerin hiçbiri aklı başında görünmez, öte yandan film, “aklı başında” bir savaş filminde göremeyeceğiniz sahneleri birbiri ardına sıralayarak ilerler: O bölgede dalgalar iyi olduğu için delice bir saldırıyı göze alan sörf meraklısı Yarbay, askerlere moral olsun diye yarı çıplak dans eden Playboy kızları, onlarca yıldır işledikleri toprağı korumak için hayatlarını ortaya koyan Fransızlar, Kurtz’a gönüllü biat eden sivil foto muhabiri, şaka olsun diye yine ABD ordusuna ait bir tekneye meşale fırlatan askerler… ve alkolün, uyuşturucunun envai çeşidi…

Sonuç: ABD’nin kendisinden onlarca kat küçük bir ülkede yaşadığı “kıyamet”in resmi…

Meraklısına:
“Sabahları napalm kokusunu seviyorum”, Amerikan Film Enstitüsü tarafından sinema tarihinin en iyi 12., Premiere dergisince ise en iyi 45. repliği olarak seçildi. Derginin listesinde “Dehşet… Dehşet…” 66. sıradaydı.

Amerikan Film Enstitüsü’nün belirlemesine göre “Kıyamet”, sinema tarihinin en iyi 30. filmi. Film4’ün “Ölmeden Görmeniz Gereken 50 Film” listesinde ise 1. sırada. Empire dergisinin Tüm Zamanların En İyi 500 Filmi listesindeki yeri ise 7… Ayrıca Hollanda sinema dergisi “Skrien” tarafından 2002’de son 25 yılın en iyi filmi seçildi.

Ödülleri:
En İyi Görüntü Yönetmeni (Vittorio Storaro) ve En İyi Ses dallarında Oskar; Film, Senaryo, Yönetmen, Sanat Yönetimi, Kurgu ve Yardımcı Erkek Oyuncu (Robert Duvall) dallarında Oskar adaylığı.

Cannes Film Festivali’nde Altın Palmiye ve FIPRESCI ödülleri.

Fransız Cesar, İtalyan David di Donatello ve Japon Akademisi ödüllerinde En İyi Yabancı Film.

Yönetmen, Müzik ve Yardımcı Erkek Oyuncu (Robert Duvall) dallarında Altın Küre, Dram Filmi dalında Altın Küre adaylığı

En İyi Yönetmen ve Yardımcı Erkek Oyuncu (Robert Duvall) dallarında BAFTA; Film, Erkek Oyuncu, Müzik, Görüntü, Kurgu, Yapım Tasarım ve Ses dallarında BAFTA adaylığı

Amerikan Yazarlar Birliği ve Amerikan Yönetmenler Birliği ödülleri.

Seçme replikler:
Willard (dış ses): “Vietnam’da yalanlar o kadar hızlı büyür ki üzerinde durabilmek için kanatların olması gerekir.”

Willard (dış ses): “Onları makineli tüfekle tarıyoruz, sonra da yara bandı veriyoruz.”

Hubert de Marais: “Biz Vietnamlılarla birlikte çalıştık, hiçbir şeyden bir şey ürettik, yarattık… Burada kalmak istiyoruz çünkü burası bize ait. Burası ailemizi bir arada tutuyor. Biz bunun için savaşıyoruz. Ama siz… siz Amerikalılar, tarihteki en büyük hiç için savaşıyorsunuz!”

Willard: “Hey asker, buranın komutanı kim?”
Asker: “Siz değil misiniz?”

Apocalypse Now Redux / Kıyamet
Yönetmen:
Francis Ford Coppola; Senaryo: Francis Ford Coppola, John Milius, Michael Herr (Joseph Conrad'ın "Heart of Darkness" isimli romanından); Yapımcılar: Kim Aubry, Francis Ford Coppola; Oyuncular: Marlon Brando (Albay Kurtz), Martin Sheen (Yüzbaşı Willard), Robert Duvall (Yarbay Kilgore), Frederic Forrest (Chef), Sam Bottoms (Lance), Laurence Fishburne (Clean), Dennis Hopper (Foto muhabiri); 1979 ABD yapımı, 202 dakika; Gösterim tarihi: Şubat 1980; DVD firması: A. E. Film / Saga.

Black

IMDB: 8.0
Sinemalar.com: 6.4
Manalı Filmler: 7.5

Çok etkileyici bir dostluk filmi…

Bebekken görme ve işitme duyularını kaybeden Michelle’e, 8 yaşındayken özel bir öğretmen tutulur. Başına buyruk, ele avuca sığman bir karakter olan Debraj tutkulu bir öğretmendir ve küçük kızı geliştirmek için her yola başvurur. Sofrada oturarak ve çatal-bıçak kullanarak yemek yemesini öğretmekle başlayan yolculukları, her ikisinin de kararlı oluşları yüzünden Michelle’in üniversiteden mezun olmasına kadar varır. Bu süreçte ilgili herkesin de hayatı değişir.

Kapadia’nın 1962 tarihli Arthur Penn filmi “The Miracle Worker”dan etkilenerek yazdığı oyuna yaslanan “Black”, Hindistan geleneklerinin tümüyle dışında bir film. Müzikal olmadığı gibi ağdalı bir melodram da değil. Aslında tam olması gereken seviyede, abartısız, samimi bir eser. Güç almak için sadece hikayesini anlattığı karakterlere ve onların insanlık hallerine yaslanıyor. Olgun yönetmenlik, son derece estetik görsellik ve dozunda oyunculukları sayesinde film tüm dünyada ilgiyle ve ödülle karşılandı.

Meraklısına:
Besteci Monthy, Michelle’in durumunu alçak perdeden çalınan piyano ve yaylılarla yansıtırken Debraj’ın mücadeleci karakterini simgelemesi için duduk kullanmış.

Ödülleri:
19 ödül ve 2 adaylık.

Filmi öneren:
Simavi Can

Black
Yönetmen:
Sanjay Leela Bhansali; Senaryo: Bhavani Iyer, Prakash Kapadia, Sanjay Leela Bhansali; Yapımcılar: Anshuman Swami, Sanjay Leela Bhansali; Oyuncular: Amitabh Bachchan (Debraj), Rani Mukherjee (Michelle), Shernaz Patel (Catherine), Dhritiman Chatterjee (Paul), Sillo Mahava (Bayan Gomes); 2005 Hindistan yapımı, 122 dakika.

Kara Yılan İnliyor

IMDB: 7.1
All Movie Guide: 3/5 yıldız
Metacritic: %52
Manalı Filmler puanı: 7,5

Hala aşık olduğu karısı tarafından aldatılan ve terk edilen zenci çiftçi Lazarus, yolda dövülmüş halde bulduğu beyaz Rae’yi evin götürür, iyileştirmeye çalışır. İnançlı bir adamdır; kızın seks bağımlısı olduğunu öğrenince onu zincirler, “içindeki şeytanlardan” kurtarmaya uğraşır.

İlk filmi “The Poor and Hungry” (2000) ile dikkat çeken genç yönetmen Brewer’dan beklenmedik derecede başarılı bir yapıt… İlginç hikayesinin katmanlarını ustaca işleyen Brewer, ana karakterlerinin ruh hallerini irdelemekte de ciddi bir başarıya ulaşıyor, Amerikan Bağımsız Sineması’nın en üst seviyesine anlamlı bir katkı yapıyor. Bunda iki başrol oyuncusunun başarıları en büyük etken…

Adını Blind Lemon Jefferson’ın 1927’de kaydettiği bir şarkının bir dizesinden alan film, izleyicisine tam bir müzik ziyafeti sunuyor. Filmde beşini –bu film için gitar çalmayı öğrenen- Samuel Jackson’ın söylediği 10’dan fazla blues şarkısı kullanılmış. Ki bunlardan “Black Snake Moan” ve Christina Ricci’nin seslendirdiği “This Little Light of Mine" özellikle dikkat çekiyor.

Seçme replikler:
Lazarus (yemek yiyen Mae’ye): “Bunları yetiştireceğim diye bir sürü bel ağrısı çektim. Gerisi de yemeğe koyduğum birazcık sevgi. Biraz yavaşlarsan tadını alabilirsin.”

Mae: “İnsanlara zarar vererek dolaşacaksın, sonra da tövbe edeceksin ve her şey temizlenecek... Cennet neden böyle insanları istesin ki?”

Lazarus (Mae’ye): “İçinde pislikten başka şeyler de olduğunu biliyorum.”

Black Snake Moan / Kara Yılan İnliyor
Senaryo ve yönetim:
Craig Brewer; Yapımcılar: Stephanie Allain, John Singleton; Oyuncular: Samuel L. Jackson (Lazarus), Christina Ricci (Rae), Justin Timberlake (Ronnie), S. Epatha Merkerson (Angela), John Cothran (Vaiz R. L.), David Banner (Tehronne), Michael Raymond-James (Gill); 2006 ABD yapımı, 116 dakika; Gösterim tarihi: 27 Temmuz 2007; DVD Firması: Tiglon / Paramount Pictures.

Beating of the Butterfly's Wings

IMDB: 6.9
All Movie Guide: 2.5/5 yıldız
Metacritic: %59
Manalı Filmler puanı: 7

Rastlantı dediğimiz olguların hayatı nasıl şekillendirdiğini işleyen, sevimli, eğlenceli, aynı zamanda hayli manalı bir film…

Adını ünlü “kelebek etkisi”nden alan eser, nedensiz olmuş ve düzensiz sıralanmışa benzeyen bir dizi olgunun belirli bir amaç için oluştuğu tezine yaslanıyor. Bir grup Parisli, bir gün boyunca, sokağa eski bir ayakkabı atmak türünden önemsiz gibi görünen eylemler aracılığıyla birbirlerinin yaşamını etkiliyor, bu etkileşimler o hayatları belli bir yöne doğru ilerletiyor, sonuçta, Edward E. Lorenz’in ünlü cümlesinde dediği gibi: “Amazon Ormanları’nda bir kelebeğin kanat çırpması, Avrupa’da fırtına kopmasına” neden oluyor.

Yönetmen Firode, evrende/hayatta tesadüf diye bir şeyin olmadığını, raslantı sandıklarımızın aslında “hazırlanmış ortamlar” olduğunu vurgulayabilmek amacıyla geniş bir olaylar silsilesi oluşturmuş, çok sayıda sahne kullanarak, yüksek tempolu, heyecanlı, sürükleyici bir senaryo yazmış. İlk uzun metrajlı filmi olmasına rağmen yönetmenlik alanında da aynı seviyede başarılı, hayatın içinden anları, belgeselci yaklaşımı ve titizliğiyle ustaca yakalamış, sonuçta ortaya –olumlu anlamda- “tipik Fransız” bir eser çıkarmış…

“Happenstance” adıyla da tanınan bu filmin, örneğin “Amelie” gibi dünya çapında üne kavuşamamasının nedeni, herhalde ana tezinin geniş yığınlara –maalesef- anlamlı gelmemesi…

Seçme replikler:
Parktaki Yaşlı Bilge: “Dünyayı değiştirmeyen bir davranış yoktur, çok önemsiz bile olsa. Şu adam metresine yalan söylemeye karar verdi. Aynen karısına da söylediği gibi. Ve bu kararı basit bir çakıl taşı atma oyununa bakarak verdi. Görüyorsun ya her detay, her hareket, ne kadar küçük olursa olsun, sonsuz olayları doğurabilir ve muhteşem etkileri olur. ‘Atlantik üzerindeki bir kelebeğin kanat çırpması, Pasifik'te bir kasırgaya sebep olur’ derler ya hani… O yüzden arada sırada aptalca, rastgele veya saçma bir şey yapmak konusunda kendini özgür bırak. O aptalca, rastgele ve saçma hareket dünyanın düzenini değiştirecektir.”

Beating of the Butterfly's Wings / Le battement d'ailes du papillon
Senaryo ve yönetim:
Laurent Firode; Yapımcılar: Pascal Judelewicz, Anne-Dominique Toussaint; Oyuncular: Audrey Tautou (Irène), Faudel (Younès), Eric Savin (Richard), Nathalie Besançon (Marie), Lysiane Meis (Elsa), Eric Feldman (Luc); 2000 Fransa yapımı, 90 dakika

Possible Loves

IMDB: 7.2
Manalı Filmler: 6.5

Bir ilişkinin, Carlos ile Julia’nın aşklarının olası 3 versiyonu…

Bir gece Carlos sinemada Julia’yı beklemektedir, ancak genç kız gelmez. Birbirlerini çok sevmektedirler, gelmiş olsa evlenecekler, ama sonra Carlos Julia’yı Pedro için terk edecektir. Hayatına Julia olmadan devam eden Carlos Maria ile evlenir, sinemada beklediği geceden 15 yıl sonra Julia ile karşılaşır ve ilişkileri başlar. Üçüncü versiyonda ise Carlos Julia’dan başkasını sevmemiş, daldan dala konarak kalbinin prensesini aramaktadır, tesadüfen Julia ile karşılaşır…

Konusundan da anlaşılacağı gibi “Possible Loves”, en popüler örneği “Sliding Doors / Raslantının Böylesi” olan “ya böyle olsaydı?” türü filmlerden biri, ya genç kız metroyu yakalasaydı veya Alain Resnais’in iki bölümlü “Smoking / No Smoking” (1993) filminde olduğu gibi kadın bahçede sigara içmeye çıkmasaydı… Yalnız senaryosu onlardan, özellikle “Raslantının Böylesi”nden daha zayıf, hayatı neyin şekillendirdiğine ilişkin felsefi bir yaklaşımı yok, sadece üç olasılıktan doğan üç hikayeyi anlatıyor.

Öte yandan filmin çok önemli bir artısı da var: Oyunculuklar, özellikle Benicio ve Fernaz'ın çalışmaları filmin genel seviyesinin çok ilerisinde.

Ödülü:
Sundance Film Festivali’nde Latin Amerika Sinema Ödülü (2001).

Possible Loves / Amores Possíveis
Yönetmen ve Yapımcı: Sandra Werneck
Senaryo: Paulo Halm (Maya Werneck Da-Rin'in öyküsünden)
Oyuncular: Murilo Benicio (Carlos), Carolina Ferraz (Julia), Emilio de Melo (Pedro), Beth Goulart (Maria), Irene Ravache (Carlos'un annesi), Alberto Szafran (Lucas)
2001 Brezilya yapımı, 98 dakika.