Alıntı

Toplumsal hayat bizi doğadan kopardı, onunla yeniden bütünleşmek zorundayız. “Ağaca sarılan hippi” imajını kastetmiyorum, onda yanlış bir şey yok da, demek istediğim, bir psikolojik ve ruhsal evrimin çok gerektiği. Şimdiki hayat tarzımızla ilgili en büyük sorunun ruhsallık eksikliği olduğunu düşünüyorum…

Julian Goldberger ("Şahin"in yönetmeni)

18 Ocak 2012 Çarşamba

Özgürlük Yolu

Bu serüven, insanın hayat içindeki yolculuğunun bir metaforudur: Doğduğu an içine girdiği “benlik hapishanesi”nden kurtulup aydınlanmaya, nihai özgürlük ve mutluluğa ulaşmasının…

IMDB: 7.3
Meta Critic: %66
Manalı Filmler: 9,0

Film analizinin kilit cümlelerinden biridir: Serüven filmleri aslında ana karakter(ler)in ruhsal yolculuğunu anlatır…

Adı üzerinde spiritüel temaları işleyen filmler, insanın dünyadaki macerasını belirli bir bakış açısıyla mercek altına alır; hayatın amacı, ölüm, Tanrı vb bir dizi ana izlekten biri de insanın doğayla ilişkisidir çünkü doğa içinde bulunduğumuz hapishane, hatta bazen karşılaşabileceğimiz en ölümcül düşmandır. Bu yüzden doğanın insanlara büyük ruhsal dönüşümler yaşatma imkanı vardır. Ayrıca doğa harika bir spiritüel öğretmendir çünkü çok güçlü ve acımasızdır, insanı boyun eğmek zorunda bırakır…

Serüven filmlerindeki kahramanlar doğayla iç içedir ve çoğunlukla esaretten özgürlüğe uzanan bir macera yaşarlar. Bu serüven, insanın hayat içindeki yolculuğunun bir metaforudur: Doğduğu an içine girdiği “benlik hapishanesi”nden kurtulup aydınlanmaya, nihai özgürlük ve mutluluğa ulaşmasının…

Tam da bu yüzden spiritüel temalarla yakından ilgilenen sinemacıların bir kısmı, serüven filmi yapısına düşkündür; onların eserlerinde, filmi çözümlemek için tam nereye bakacağımız çok bellidir.

Avustralya doğumlu ünlü yönetmen Peter Weir zaten, filmlerinde hemen sadece ruhsal temalarla ilgilenmesiyle tanınıyor: Özgürlük, kendini tanıma, bireyselliğini yaşama gibi izlekler “The Truman Show”, “Dead Poets Society / Ölü Ozanlar Derneği” gibi eserlerinde belirgindir. Serüven yapısındaki “The Last Wave”, “Master and Commander: The Far Side of the World / Dünyanın Uzak Ucu” gibi filmlerinde ise doğa adeta filmin ana karakterlerinden biridir.

Weir temel ruhsal temalara ilgisini son çalışması “Özgürlük Yolu”nda sürdürüyor. Üstelik daha önce hiç ulaşmadığı bir başarıyla…

Filmin önemli bölümü geniş düzlük ve çöllerde, dağlarda geçtiği için eserde epik bir yan olması, doğayı resmeden geniş planlara bol yer verilmesi olağan. İlginç olan, Weir’ın bunlarla yakın yüz planlarını iç içe, adeta eş değer ve önemi vererek kullanması. Dünyanın doğası ile insanın doğası arasındaki farkları, çatışmayı ve birinin diğerini nasıl değiştirdiğini temelde (kelimelerle değil) görüntüyle anlatması.

Geniş doğa planları seyirciyi büyüler, adeta hipnotize eder. Doğru çekildiğinde yakın yüz planları da benzer bir etki yaratır. Bunları birleştirerek, bilinçli sentezini film boyunca daim kılarak Weir, bir tür meditatif eser yapmış… Tüm sinema tarihinde bir benzerini ancak yine onun filmografisinde görebildiğimiz bir biçim bu. Kuşkusuz gelişen sinema teknolojisi sayesinde bu filmde ulaştığı başarı “Picnic at Hanging Rock”takinden çok daha ilerde.

Böylece Rus hapishanesinden kaçan bir grup adamın macerası, insanın dünya üzerindeki serüvenini anlatan bir “kıssa”ya dönüşmüş ki bu sadece yetenekli ve usta yönetmenlerin üstesinden gelebildiği bir iş. Fakat Weir daha bile öteye gitmiş, filmi o kadar güçlü ki, adeta seyirci de ana karakterlerinkine benzer bir serüven yaşıyor.

Filmdeki her şeyin gerçek görünmesi için çok uğraşıldığı her plandan belli. Bunu en dikkatsiz seyirci bile fark etmese dahi hissedebilir. Bu gerçeklik seviyesi, filmin medidatif özüyle birleşince, eseri daha da etkili kılıyor, sonuçta seyirci, 2012 yaklaşırken yapılmış en gerçekçi ve güçlü hayatta kalma temalı filmden hem keyif, hem de hayat dersleri alabiliyor.

Ödülleri:
En İyi Makyaj dalında Oskar adaylığı.
Ayrıca 2 adaylık.

Açık Gazete, 28 Ekim 2011

The Way Back / Özgürlük Yolu
Yönetmen: Peter Weir
Senaryo: Keith R. Clarke, Peter Weir (Slavomir Rawicz'in "The Long Walk: The True Story of a Trek to Freedom" isimli romanından)
Yapımcılar: Duncan Henderson, Joni Levin, Peter Weir
Oyuncular: Dragos Bucur (Zoran), Colin Farrell (Valka), Ed Harris (Mr. Smith), Alexandru Potocean (Tomasz), Saoirse Ronan (Irena), Gustaf Skarsgard (Voss), Mark Strong (Khabarov), Jim Sturgess (Janusz)
2010 ABD yapımı, 133 dakika
Gösterim tarihi: 24 Haziran 2011
DVD firması: As Sanat

13 Ocak 2012 Cuma

Bağımsızlık Uğruna

IMDB: 8.7
Meta Critic: % 78
Manalı Filmler: 9.5

19 Ekim 1781’de İngiliz güçlerinin George Washington’a teslim olmalarıyla savaş sona erdi, Amerika bağımsızlığını kazandı.

Her biri yaklaşık 72 dakika süren bu 7 bölümlük TV dizisi, John Adams’ı merkeze alarak ABD’nin bağımsızlık savaşının nasıl başladığını, hangi koşullarda yürütüldüğünü, nasıl kazanıldığını ve yeni kurulan ülkenin karşılaştığı sorunları anlatıyor.

Savaş sahnelerinden ziyade olayların arka planına odaklanan dizi, o dönemde “koloni” konumundaki 13 eyaletten toplanan delegelerin hangi konularda uyuşamadıklarını, kimlerin, neden ön plana çıktığını ve önemli kararların nasıl alındığını aktarıyor. Yani bu film, ABD’de Kurucu Babalar denilen ekibin nasıl bir araya geldiğinin öyküsü olarak da okunabilir. Öncelikle bu açıdan çok önemli.

Kurucu Babalar bugünün siyasetçileri gibi değiller; kentlerden, kasabalardan, toplum onlara saygı duyduğu için seçilmiş öğretmen, avukat, doktor vb insanlar. Aralarında falancanın yakını veya filan cemaatten olduğu için kongreye alınan bir tek kişi bile yok. Haliyle birbirlerini de tanımıyorlar, sadece Washington üst düzey bir komutan olarak tanınıyor ve seviliyor. Diğerlerinin, örneğin Adams’ın Jefferson’ı veya Franklin’i tanıması süreç içinde oluyor, aynı bağımsızlık ülküsüne, aynı cesarete ve aynı ahlak anlayışına sahip kişiler birbiriyle yakınlaşıyor, akıl birliği yapıp savaşı kazanıyor ve sonunda kendileri de Kurucu Babalar’a dönüşüyorlar.

Örneğin Adams’ın ün kazanması üstlendiği bir dava sonucu: İşgalci İngiliz askerlerinin yaptığı bir katliamdan sorumlu olanların savunmasını üstleniyor: İşgalci düşmanların da adil yargılanmaya hakkı vardır, şiarını hiçbir baskıdan yılmadan savunması, siyasi fikirlerine karşı olanların da saygısını kazanmasını sağlıyor.

Ki zaten Adams önemli bir bilge veya ciddi politik donanımı olan bir adam değil; Washington’dan sonra 2. başkan olarak seçilmesini birikiminden ziyade karakterine, son derece namuslu, dürüst ve inançlı bir insan olmasına borçlu.

Haliyle “Bağımsızlık Uğruna” ülkemizde “dizi” denince akla gelen ürünlerden değil; yapım tasarımından görüntülerine, her şeyiyle tam bir sinema filmi kalitesinde ve lezzetinde… Çok ciddi emek harcanmış bir iş, özellikle tarihi gerçeklere uygun bir eser olması için çok uğraşıldığı belli.

Dolayısıyla seyirci eğlenirken ciddi tarih dersleri de alıyor. Aynen bu yılın önemli sinema filmlerinden “The Conspirator / Suikast”da olduğu gibi, geçmişte yaşananlarla bugün arasında paralellik kurmak imkanı da var.

Öte yandan inanılması güç bir oyuncu kadrosu gözleri şenlendiriyor: Özellikle Linney, Dillane, Morse, Huston ve tabii ki Wilkinson öne çıkıyorlar.

Fakat oyunculukta asıl lokomotif Giamatti… Yetenekli oyuncu, tam altı ay boyunca sadece iki gün tatil yaparak bu dizi için çalışmış ve rolüne ne kadar iyi hazırlandığı çok belli oluyor.

Tarihi umursamıyorsanız bile, sadece sinema aşkıyla da olsa bu filmi izlemenizi öneririm.

Ödülleri:
En İyi Dizi Film, Erkek Dizi Oyuncusu (Giamatti), Kadın Dizi Oyuncusu (Linney) ve Yardımcı Erkek Dizi Oyuncusu (Wilkinson) dallarında Altın Küre.
Ayrıca 33 ödül ve 24 adaylık.

Açık Gazete, 21 Ekim 2011

John Adams / Bağımsızlık Uğruna
Yönetmen: Tom Hooper
Senaryo: Kirk Ellis (David McCullough’un aynı isimli kitabından)
Yapımcılar: David Coatsworth, Steve Shareshian
Oyuncular: Paul Giamatti (John Adams), Laura Linney (Abigail Adams), John Dossett (Benjamin Rush), Stephen Dillane (Thomas Jefferson), Sarah Polley (Nabby Adams), Samuel Barnett (Thomas Adams), David Morse (George Washington), Danny Huston (Samuel Adams), Tom Wilkinson (Benjamin Franklin), Rufus Sewell (Alexander Hamilton)
2008 ABD yapımı, 501 dakika
DVD firması: Tiglon / Warner Home Video

5 Ocak 2012 Perşembe

Schindler’in Listesi

IMDB: 8.9 (7. sırada)
Meta Critic: % 93
Manalı Filmler: 10

Oskar Schindler'in anısına
(28 Nisan 1908 - 9 Ekim 1974)


Bu filmin afiş sloganı şöyle: “Bir insanın hayatını kurtaran, tüm cihanı kurtarmış olur”…

Talmud’da geçen bir cümleymiş bu.

Hangi kitaptan olduğu mühim değil, hayatın kutsallığına atıfta bulunan en değerli bilgilerden biri olması önemli.

Oskar Schindler bir aziz veya veli değil; başarıya ulaşmaya çalışan bir Alman. Ülkesinin işgal ettiği Polonya’da ticari potansiyel görüyor, oraya gidip Nazi yöneticilerle ahbaplık kuruyor, kap kacak üretmeye başlıyor.

Schindler işadamı; Nazi partisi üyesi ama Nazilerin yaptıklarıyla ilişkisi yok. O uygulamaların kendisine bir zararı da yok, tersine oluşan ortam örneğin ucuz iş gücü bulmasını sağlıyor. İlk başlarda keyfi yerinde.

Fakat, tanık olduğu zulüm ve vahşet yüzünden giderek değişiyor, bilinçleniyor, hayatını ve tüm servetini hem de birkaç kez riske atarak insanları kurtarmaya başlıyor (Yöneticilere rüşvet vererek insanları satın alıyor). Üstelik savaş bittiği, Almanya yenildiği an kendisinin savaş suçlusu olarak yargılanacağını bilerek… Sonuçta 1200 Yahudi, Schindler sayesinde hayatta kalıyor.

Bu film yapılana kadar geçen yaklaşık 50 yılda o 1200 kişinin bir bölümü vefat etmiş. Buna rağmen 1993’te Schindler’in kurtardığı kişiler ve onların soyundan gelenlerin sayısı 6 bine ulaşmış. O iş adamı o kişileri kurtarmasa bu 6 bin kişi de hayatta olmayacaktı.

DVD’deki eklerden birinde güzel bir örnek veriliyor: Savaş bittiğinde 16 yaşında olan bir genç, ABD’ye yerleşmiş, öğretmen olmuş, binlerce kişiyi eğitmiş. Schindler’in yaptıkları o binlerce öğrenciye de katkıda bulunmuş.

Dahası var: Filmin çekimleri sırasında tanıştığı soykırım kurbanlarının anlattıklarından etkilenen Steven Spielberg, bir vakıf kuruyor, bir organizasyon başlatıyor. 50’den fazla ülkede 2. Dünya Savaşı’nın gerçek kurbanları bulunuyor, onlarla röportaj yapılıyor. Sonunda oluşan 52 bin söyleşi okullarda gençlere izletiliyor. Örneğin Almanya’da her dönem 1 milyon civarında öğrenci bunları derste seyrediyormuş; ırkçılık ve nefretin insanlığa ne zararlar verebildiğini anlamaları için…

Schindler’in fedakarlık ve cesareti, bugünkü gençlere de bu biçimde yarar sağlıyor.

Velhasıl, bu film çok sıradan, hayli kötü yapılmış bir eser olsaydı bile, anlattığı hikaye yüzünden önemsenmesi gerekirdi, o derece manalı.

Kaldı ki 10 numara bir iş: Başta Neeson, Kingsley, Fiennes üçlüsü olmak üzere tüm oyunculuklar çok başarılı, film teknik açıdan kusursuz ve hayli yetenekli bir yönetmenin eseri olduğu için her planıyla göz kamaştıran bir eser…

Ayrıca çok yüksek bütçeli ve çok emek harcanmış bir film bu: Zulüm ve katliam sahneleri o kadar iyi yapılmış ki seyircinin ruhu alt üst oluyor.

Sözün özü: Mutlaka izlenmeli…

Belli aralıklarla, tekrar tekrar…

Ödülleri:
En İyi Film, Yönetmen, Uyarlama Senaryo, Görüntü Yönetmeni (Janusz Kaminski), Müzik (John Williams), Kurgu (Michael Kahn) ve Sanat Yönetmeni dallarında Oskar; Erkek Oyuncu (Neeson), Yardımcı Erkek Oyuncu (Fiennes), Kostüm, Makyaj, Ses dallarında Oskar adaylığı
Ayrıca 68 ödül ve 18 adaylık.

Açık Gazete, 7 Ekim 2011

Schindler's List / Schindler'in Listesi
Yönetmen: Steven Spielberg
Senaryo: Steven Zaillian (Thomas Keneally'nin kitabından)
Yapımcılar: Branko Lustig, Gerald R. Molen, Steven Spielberg
Oyuncular: Liam Neeson (Oskar Schindler), Ben Kingsley (Itzhak Stern), Ralph Fiennes (Amon Goeth), Caroline Goodall (Emilie Schindler), Jonathan Sagall (Poldek Pfefferberg), Embeth Davidtz (Helen Hirsch)
1993 ABD yapımı, 195 dakika.
DVD firması: As Sanat