O
kuşun adı Elizabeth idi, özgürleşmenin “kendini dönüştürmek”le
ilgili bir şey olduğunu anladı, “benlik” hapishanesinden
sıyrılmayı başardı, tekrar kavuştu bacaklarına, yere sağlam
bir iniş yaptı, kah gökyüzünde, kah yerde yaşamaya devam edecek
(Tamer Baran)
IMDB:
6,3
Allmovie:
3/5 yıldız
Manalı
Filmler: 9,0
Bir
zamanlar, dünyanın bir köşeciğinde, bir seyyah astronot
yaşarmış. Görev vakti geldiğinde yurdundan ayrılır, uzay
aracına biner ve tek başına yola çıkarmış. İşi basitmiş
aslında: Yerini ve temel özelliklerini, ilgili herkesin bildiği
bir gezegeni keşfetmekle yükümlüymüş. Oraya hangi yoldan
gideceğini de kendisi belirlermiş, orda ne kadar kalacağına da
kimse karışmazmış. Tek bir mecburiyeti varmış seyyahın:
Döndüğünde, diğerlerine, olabildiğince çok bilgi aktarmak,
sorularını yanıtlamak... Herkes bu işin ne kadar kolay olduğunu
bilirmiş; çünkü uzay aracı zaten her şeyi kaydedermiş. Her
seferinde seyyahın elinde, gerektiğinde kullanabileceği binlerce
kaset olurmuş. Seyyah işini ve insanları o kadar çok severmiş
ki, elinden geleni yapar, her soruyu yanıtlamaya, herkesi memnun
etmeye çalışırmış.
Ve kimseye, seyahati süresince kaydedilen tüm o görüntülerden yararlanamadığını anlatamazmış. Çünkü yol, onların bildiğinden çok daha uzun sürermiş, kasetlerde tek bir kare bile kalmazmış. Yaşadıklarının ne kadar büyüleyici olduğunu bilirmiş Seyyah, ve hatta o anın kaydının bile ne kadar güçlü olabildiğinin farkındaymış, ne yaparsa yapsın kelimeler yetmezmiş.
Ama elindeki tek şey de onlarmış…
Kar Wai Wong da böyle bir seyyah işte… Sadece kamerayı değil, kelimeleri, şarkıları, yüzleri, sessizlik anlarını, uzatmayayım filmlerinde gördüğümüz her öğeyi kullanarak aslında “kendi yolculuğunu” anlatıyor (kim bilir, belki de herkes zaten bunu anlatıyordur)… Hayatın doğası gereği elindeki araçlar işini “layığıyla” yapmasına yetmiyor, yetemez, bunu da anladığı içindir ki KWW, keşfedilmiş her tekniği (örneğin dış ses) kullanmaktan kaçınmıyor, kullandığı her aracı yine sonuna kadar zorluyor (mesela aynı şarkıyı tekrarlaya tekrarlaya, seyircide daha derinlemesine bir etki yaratıyor) ve tüm bunları yaparken kendi kişisel macerasını da sürdürüyor.
“Benim
Aşk Pastam”da da yine bacakları olmayan o kuş var örneğin.
Yere inemediği için hep uçmak zorunda olan o varlık, sanki
Wong’un ana kahramanı: Her yere uçabilecek kadar özgür, ama
havada kalmaya da bağımlı... Bu kez hiçbir karakter o kuştan
bahsetmiyor, ama her karede gölgesi var.
“Days Of Being Wild” (1991) döneminde Wong için, o kuşun “özgürlüğü” daha önemliydi. Yollar onu büyülüyor, kahramanlarını her fırsatta Singapur’a, Kamboçya’ya vs gönderiyordu. Tabii her seferinde, onlarla beraber kendisi de hem kağıt üzerinde, hem de fiziksel varlığıyla yollarda oluyordu.
Bir insan, bir senarist ve bir yönetmen olarak son 20 yılda binlerce kilometre gitti, “uçmadığı” yer adeta kalmadı. Çok haklı olarak artık yolculuğun nerede biteceğini merak ediyor, bir başka deyişle bacakları olmayan kuş, nasıl yere inebilecek? “Uçmama” hakkı gerçekten yok mu bu kuşun? Ancak öldüğünde mi dinlenebilecek? Öyleyse nasıl özgür olabilir ki?
Arnie’yi ele alalım: Alkolizmin doruğuna çıkmış artık, tedavilerden de sonuç alamamış… “Bırakamadığını” söylüyor, yani içki içmeden yaşama özgürlüğü olmadığına inanıyor. Aynen eski karısı Sue’dan ayrı yaşayamadığı gibi.
Öte yanda kumar bağımlısı Leslie var. Ve babasıyla sorunlu ilişkisi.
Ve tabii ki filmin “rehber” karakteri Elizabeth var, (Leslie ile bir konuşmasından da anlıyoruz ki) özgürlük onun için de çok önemli, istediği her yere gidebilmek amacıyla araba sahibi olmak istiyor, ama bu göçebe yaşantının ne zamana kadar süreceği sorulduğunda “gidecek yer kalmayana kadar” yanıtını veriyor.
Yani aradığını bulana kadar.
Aşkı arıyor olsaydı, yollara düşmesi bile gerekmezdi: Sokağın karşısındaki kafede Jeremy onu bekliyordu. Elizabeth de elini kapıya uzatmışken geri çektiğini anlatıyor; eğer o akşam yola çıkmak yerine Jeremy’nin kafesine girseymiş, ilişki gene başlayacakmış, ama o aynı Elizabeth olarak kalacakmış.
Bu da gittiği yere “prangalarını” da götürmesi demek olacaktı. Örneğin bir erkeğe, bir ilişkiye bağımlılığını. “Onsuz yaşayamam” duygusunu.
Arnie’yi o kadar yakından tanıdıktan sonra bunu yapamazdı Elizabeth. Aşkın negatif ve pozitif tarafları olduğunu anlamıştı: Bir yanda sevgi var örneğin, öbür tarafta tutku, saplantı vb duygular. Bir yanda yaşam, mutluluk, özgürlük var, öbür tarafta acı, esaret ve en sonunda da ölüm…
Ve kuş hala havada, yolculuğunun nereye varacağı da kendi seçimine bağlı…
O kuşun adı Arnie’ydi, “bacaklarım yok ki” dedi, havada bozulan bir uçak gibi yere çakıldı.
O kuşun adı Elizabeth idi, özgürleşmenin “kendini dönüştürmek”le ilgili bir şey olduğunu anladı, “benlik” hapishanesinden sıyrılmayı başardı, tekrar kavuştu bacaklarına, yere sağlam bir iniş yaptı, kah gökyüzünde, kah yerde yaşamaya devam edecek…
O kuşun adı Kar Wai Wong idi, tüm bu keşfettiklerine rağmen hala havada. Bacakları olmadığına inandığı için değil; özgürleşme, gittikçe gidilen bir yol olduğu için: Ülkesinden ve ana dilinden uzaktayken de hikayesini anlatabildiği gördü. ABD’de çekti, ama ortaya gene “KWW filmi” çıktı.
Fakat “KWW olmama” özgürlüğü, hala dokunulmamış olarak duruyor…
Sinema, Şubat 2008
("KWW
olmama özgürlüğü" başlığıyla yayımlandı)
Meraklısına:
Cannes
Film Festivali’nin açılış filmiydi, Altın Palmiye için
yarıştı.
Wong’un ilk İngilizce filmi.
Şarkıcı Norah Jones’un ilk oyunculuk deneyimi… Wong Elizabeth rolünü Jones için yazmış..
My Blueberry Nights / Benim Aşk Pastam
Yönetmen:
Kar Wai Wong
Senaryo:
Kar Wai Wong, Lawrence Block
Yapımcılar:
Stéphane Kooshmanian, Jean-Louis Piel, Jacky Pang Yee Wah, Wang
Wei, Kar Wai Wong
Oyuncular:
Jude Law (Jeremy), Norah Jones (Elizabeth), Frankie Faison
(Travis), David Strathairn (Arnie Copeland), Adriane Lenox (Sandy),
Rachel Weisz (Sue Lynne Copeland), Natalie Portman (Leslie)
2007
Hong Kong, Çin, Fransa ortak yapımı, 95 dakika
Gösterim
tarihi: 11 Ocak 2008
DVD
Firması: Kanal D Home Video
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder