
Tamer Baran
IMDB:
8,6 (38. sırada)
Rotten Tomatoes: % 80
Manalı Filmler: 8,0
Bir sanatçının
çok popüler olması, hele hele ününü yıllarca koruyup farklı kuşaklara da
kendini sevdirebilmesi için iki şart gerekir: Hem zanaatçı, hem de sanatçı
olarak belli bir seviyenin üstüne çıkabilmesi ve ait olduğu toplumun
bilinçaltında bir karşılığı bulunması… Aynı şekilde bir eserin çok popüler
olması da benzer şartlara bağlıdır, ama bunlar içinde en önemlisi toplumsal
bilinç ve bilinçaltına denk düşmesidir.
“Can Dostum”
ülkesi Fransa’da 20 milyona yakın bilet keserek gişe rekorlarını alt üst etti
(halen gelmiş geçmiş en yüksek gelire
sahip ikinci film konumunda). Her öğesiyle “kendini iyi hisset” filmi olarak
düzenlendiği için insanların bilincinde hangi özleme karşılık geldiği belli:
Sağlam, hiç kimsenin veya hiçbir gücün bozamayacağı bir dostluk kurma isteği… Böylece
onaylanmak, hiç olmazsa bir kişinin sizi tanıması, özelliklerinizi,
beğenilerinizi öğrenmesi, anlaması… Sosyal bilinçaltındaki yeri ise daha
ilginç: Belli ki Fransızlar bir uzlaşma ve ateşkesin, hatta mümkünse toplumsal
barışın yakıcı özlemini duyuyorlar.
Filmin iki ana
karakteri bu “çatışan” iki kesimin simgesi: Ülkeyi yöneten, toplumsal sorunları
çözemeyen, hatta çoğunlukla onların kaynağı konumunda olan burjuvaziyi temsil
eden Philippe, çok zengin bir beyaz (boynundan aşağısı felçli olduğu için
tekerlekli iskemlede yaşaması bu açıdan çok ilginç). Onun bakımını üstlenen,
ona yarenlik eden Driss ise varoşlarda büyümüş, suça bulaşmış, Senegal kökenli
bir zenci (2007’de Paris’i alt üst eden kişiler gibi o da “dış kökenli”). Ama
özünde iyi biri, hümanist ve dost canlısı… Muhteşem bir evde yaşayan Philippe,
sınıfının tipik özelliklerine sahip: Örneğin sanattan anlıyor, resim
koleksiyonu yapıyor. Driss ise birlikte gittikleri operada kahkahalarını
tutamıyor, Beethoven veya Mozart yerine Earth, Wind & Fire dinlemeyi
yeğliyor. Ona göre iyi müziğin temel şartı dans etme imkanı vermesi.
Dans (hızlı
araba kullanmak, kadınlara kur yapmak vs ile birlikte) Driss’in yaşamayı çok
seven biri olduğunu gösteriyor. Aralarında sağlam bir dostluk kurulmasını
sağlayan da bu: Driss patronunu güldürüyor, yaşamına heyecan katıyor, içindeki
yaşama sevincinin tekrar alevlenmesini sağlıyor…
Bu tür bir
öykünün seyircinin hoşuna gitmesi doğal. Hele de filmin başında “gerçek
olaylardan alınan ilhamla yapıldığı” yazıyor ve arka jenerikte gerçek kişiler
de gösteriliyorsa. Fakat yönetmenler bununla da yetinmemiş, gişe başarısını
garantilemek amacıyla iki önemli tedbir almışlar: Hastabakıcı karakterini zenci
yapmışlar ve romantik komedi şablonlarını dostluğa uygulamışlar.
Zıt özelliklere sahip iki kişi tanışıyor, ilk başta biraz didişiyor, zamana
yakınlaşıyor, birbirlerini çok seviyorlar. Her şey harika giderken ayrılmaları
gerekiyor, derken tekrar buluşuyorlar.
Bu anlamda “Can
Dostum” hiçbir sürprizi olmayan, gayet sıradan bir film. İyi yazılmış, çekilmiş
ve oynanmış, ama çok da yüzeysel. Traş sahnesi veya yamaç paraşütü sekansı gibi
hoş anlar içeriyor ama bu yönetmenlerin sonraki eserlerini heyecanla
beklememize yol açacak bir özelliği de yok.
Dolayısıyla
filmin asıl güzelliği, Fransızların kalbini fethetmesi. Herhangi bir manası
olmayan aksiyonlar veya yeni yetmelere seslenen basit komediler yerine böyle bir
dostluk filminin gişe şampiyonu olması, doğaldır ki insanı mutlu ediyor.
Açık Gazete, 25 Mayıs 2012
Intouchables /
The Intouchables / Can Dostum
Senarist ve yönetmenler: Olivier Nakache, Eric Toledano
Yapımcılar: Jean-Jacques Annaud, John H. Williams, Iain Smith
Oyuncular: François Cluzet (Philippe), Omar Sy (Driss), Anne Le Ny
(Yvonne), Audrey Fleurot (Magalie), Clotilde Mollet (Marcelle), Alba Gaïa
Kraghede Bellugi (Elisa)
2011 Fransa yapımı,
112 dakika
Gösterim tarihi: 11 Mayıs 2012
DVD firması: Calinos
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder