Alıntı

Toplumsal hayat bizi doğadan kopardı, onunla yeniden bütünleşmek zorundayız. “Ağaca sarılan hippi” imajını kastetmiyorum, onda yanlış bir şey yok da, demek istediğim, bir psikolojik ve ruhsal evrimin çok gerektiği. Şimdiki hayat tarzımızla ilgili en büyük sorunun ruhsallık eksikliği olduğunu düşünüyorum…

Julian Goldberger ("Şahin"in yönetmeni)

26 Ekim 2011 Çarşamba

Elizabethtown

Her şeyi doyasıya yaşamak ama yapışmamak, bataklığa dönüştürmemek. Claire'in başarısızlık konusunda Drew'a önerdiği gibi: "Ona sarıl, onu hisset, sonra bırak gitsin."

IMDB: 6.3
Rotten Tomatoes: % 28
Manalı Filmler: 8.5

Mümkün müdür sevmemek Cameron Crowe filmlerini?

"Say Anything / Bana Sevdiğini Söyle"den beridir, 16 yıldır yani, iki elim kanda olsa yeni filmini kaçırmayacağım birkaç yönetmenden biridir kendisi. Başarısıyla gururlandığım bir arkadaş gibidir, örnek almaya çalıştığım bir ağabey, yanında diz kırıp öğütlerini, öğretilerini dinlediğim bir hoca...

Tutkulu bir adamdır bir kere; sinemayı, müziği, karısını (ve daha kim bilir neleri) delicesine sevdiği bellidir. Heyecanlıdır, tutkusu taşar içinden, perdeden seyirciye yayılır. Sever paylaşmayı, filmlerini en sevdiği öğelerle oya gibi işler, örneğin müzikle. Yönettiği 6 filmde Yes'den Soundgarden'a onlarca grubun yüzden fazla şarkısını kullanması bir yana, sadıktır da sevdiklerine, sadece "Almost Famous / Şöhrete Bir Adım"da Rolling Stones muhabirliği yaptığı günlerde üyelerini yakından tanıdığı Led Zeppelin grubunun 5 şarkısı yer alır.

Bu yüzden bir Crowe filmi izlemek Drew'un Claire'in hazırladığı haritayla yolculuk yapmasına benzer. Şu farkla ki baştan sona bizzat Crowe rehberlik yapsa bile yetişemezsiniz çünkü sadece "Vanilla Sky"da tam 428 gönderme vardır popüler kültüre. Bunu da gene kendisi açıklar. En Tutkulu Yönetmen Oscarı'nı almaya ahdettiğinden değil, ona doğal gelir böyle olması; mümkün müdür Memphis'ten geçip de Elvis Presley'in evini gezmemek? Heart grubundan Nancy Wilson'la evli olup da her filmine karısının şarkılarını ya da fotoğrafını koymamak mümkün müdür? Veya birlikte besteledikleri şarkıları? Aynı şekilde Billy Wilder'ın hayranı olup da filmlerinde bu büyük yönetmene saygı duruşunda bulunmamak olanaksızdır onun için, tanışıp arkadaş olunca dayanamaz oturup bir de kitap yazar Wilder hakkında.

Büyük bir aşkla yapar filmlerini, o aşk size de bulaşır, seyredip kalkmak imkansızdır, film saatler sürsün istersiniz, hatta istemezsiniz, Drew'la Claire arasındaki o çok uzun telefon konuşması gibi kendiliğinden oluverir... Direnseniz bile uzun süre yankılanır içinizde Cameron Crowe filmleri.

Her şeyi çok ciddiye alır, ama delifişek yaradılışlıdır, en olmadık yerde, en beklemedik şeyi yapar, Claire gibi... Romantik komedi filmlerinin kadın karakterleri öyle olur genelde ama Crowe tutar Hollie'ye, ölen eşinin anıldığı gün sahnede (hem de "Moon River" eşliğinde) tap dansı yaptırır. O da yetmez, efsanevi Lynyrd Skynyrd şarkısı "Free Bird"ü sahnede yerel bir gruba çaldırırken (kim bilir belki de sadece gitarların karşılıklı çağıldadığı uzun sözsüz bölümünü kısa geçmemek arzusundan) gösteri için hazırlanmış kuş maketinin tutuşmasını arzu eder. Seyirci "özgür kuş" yandı diye üzülür, eleştirmen kafasında hazırlamakta olduğu analizin ciddi bir manevra yapması gerektiğini düşünürken, yaşam devam eder, bir bakarsınız yangın söndürücüler çalışmış, ciddi görünüşlü balo salonu, altında aşkın da yaşandığı bir yaz yağmuruyla sırılsıklam.

Yaşam böyledir der gibidir sanki: Ölümün ağırlığının bizi ezmesine izin vermemiz gerekmez; giden gitmiş, yapacak bir şey yok, onu gülerek de anabilir, ölümü güldürerek de anlatabiliriz: Drew'a dönüş yolculuğunda babasıyla hesaplaşma yaşatır Crowe, ağlatır da hatta, ama babasının küllerinin durduğu vazoyu balo salonunda unutturur. Ertesi gün aynı Drew babasının küllerini Claire'in ve kendisinin sevdiği yerlere serpecektir, dünya güzeli bir ırmağa örneğin...

Evde baş köşeye koyup bakıp bakıp ağlasa mıydı dersiniz?

Bilmem ki Crowe dışında bir yönetmenin filminde var mıdır, tabut mezara inerken sarsılınca müteveffanın yaslı eşinin kikirdemesi? Acaba başka bir senaristin aklına gelir mi, acılı kahramanına kaldığı oteldeki düğün misafirlerine ait biraları çaldırmak?

Sinemayı da çok sever Crowe, çok da ciddiye alır, ama uzmanı olmayanların "hafif" sanabileceği bir tarz geliştirmiştir çünkü kendisini çok önemsemez. Yeteneklerini, bilgisini seyircinin gözüne sokmaya çalışmaz. Oysa özellikle açılış sekansı ve karakter tanıtımıyla çağdaş bir klasik mertebesine erişen "Jerry Maguirre / Yeni Bir Başlangıç"tan bile çok ilerdedir artık, daha hızlı, daha ustadır, özellikle açılışta (ve örneğin Drew'un otel odasında telefonla konuştuğu sahnelerde) olağanüstü bir ritm duygusuyla yaylım ateşe tutar seyirciyi, fakat kimseyi de bunaltmaz, karakterlerini de okşar sanki, seyircisini de; öylesine şefkat doludur.

Aşk, yaratıcılık, fedakarlık, hayatın beklenmedik olayları, başarı/başarısızlık gibi temaları hep severdi Crowe, epeydir spiritüalizmle de yakından ilgili, "Jerry Maguirre"dan bu yana geçen 10 yılda çok da geliştirmiş kendini. "Elizabethtown"da da ruhsal temalar ciddi bir yoğunlukta fakat gökyüzündeki bulutlar gibiler, düşkünü olup özellikle onlara bakmadıkça kaçırırsınız.

Örneğin Crowe bilir, kınamak değildir aslolan, Samson'un yaramazlığından şikayet etmenin bir yararı yoktur, önemli olan eğitici bir video kaset bulup çocuğa izletmektir; yani sorunu çözmek...

Claire'in Drew'u bunalımdan çekip çıkarması gibi.

Alkış beklemeden.

Örneğin her şeyi doyasıya yaşamak ama yapışmamak, bataklığa dönüştürmemek.

Claire'in başarısızlık konusunda Drew'a önerdiği gibi: "Ona sarıl, onu hisset, sonra bırak gitsin."

Yaşama değer vermekle onu insanı bunaltacak kadar ciddiye almak arasındaki ayrımı Crowe da bilir, anlamıştır ki elinden gelenin en iyisini yapmaktan başka çare yoktur, gerekmez her şeyi büyütmek... Filmini hafif, kendisini orta sınıf bir yönetmen sananlara gizlice gülümser. Mevlana'nın "Ne kadar bilirsen bil, söylediklerin karşındakinin anladığı kadardır" biçiminde ifade ettiği gerçeği idrak etmiştir, kimin neyi ne kadar anladığını dert etmez.

Oysa nasıl da ustadır: Drew bira çalarken damat adayı Chuck'a yakalanınca başlayan, telefondaki Claire'in de katıldığı sohbet, pırıl pırıl parlar örneğin, Hollie'nin kocasını anma konuşması olağanüstüdür. Hele 1992 yapımı "Glengarry Glenn Rose"dan çıkıp gelmişe benzeyen Alec Baldwin'in (Phil) Drew'a yaptığı, "kovuldun" sözcüğünü içermeyen ama anlamını taşıyan konuşmaya şapka çıkarmamak mümkün müdür? Hepsi bir yana, iki kelimelik bir cümleyi (İyiyim/I'm fine) daha ilk on dakikada belki yirmi ayrı kılıkta kullanması yetmez mi gayet iyi bir yönetmen ve senarist olduğunu anlamaya? Kolay mıdır filmin tamamına sinen o yüksek ritmi yakalamak, o ritmi oluşturan binlerce planı çekmek?

Sözün kısası Crowe'u en çok, elindeki tüm imkanları en akıllıca biçimde kullandığı için severim: Hayat ve sinema konusundaki tüm bilgisini ve yüreğinde köpüren bütün duygularını belli bir dengede kaynaştırmayı becerir, bunlarla yoğurur hamurunu, teknik bilgiyle pişirir, önümüze getirir. Yersiniz. Sorularınız olur belki de, örneğin Claire'in Ben adında bir sevgilisi olup olmadığı netleşmemiştir kafanızda, sormak için bakınırsınız çevreye...

Oysa Crowe çoktan uzaklaşmış, yeni bir projeye dalmıştır.

Bilir çünkü, her sorunun yanıtı zaten vardır.

Film+, sayı: 9, Aralık 2005

Meraklısına:
yazıyı bugün yeniden yayımlarken bir ek yapmak istedim: Bu filmin bunca eleştirilmesinin temel nedeni sıradan bir romantik komedi olarak algılanması ve o türün şablonlarına uymaması... Film analizi filmin adıyla, afişiyle başlar, ilk sahne (özellikle ilk replik) ve tabii ki final çok büyük önem taşır. Bu açıdan bakıldığında bu filmin romantik komedi olmadığı çok belli, Crowe bunu adeta gözümüze sokarak anlatmış zaten: Drew'ün dış sesiyle sunulan final sahnesi balıklardan söz ediyor ve özellikle ayarlanmış en son kelime, filmin asıl konusunu açıklıyor: "Hayat".

Elizabethtown
Senaryo ve yönetim: Cameron Crowe
Yapımcılar: Cameron Crowe, Tom Cruise, Paula Wagner
Oyuncular: Orlando Bloom (Drew), Kirsten Dunst (Claire), Susan Sarandon (Hollie), Alec Baldwin (Phil), Bruce McGill (Bill), Judy Greer (Heather), Jessica Biel (Ellen)
2005 ABD yapımı, 123 dakika
Gösterim tarihi: 4 Kasım 2005
DVD firması: Tiglon / Paramount Pictures

1 yorum:

  1. sanırım 2006 da izlemiştim. romantik komedi veya değil ki o zamanlar pek sevmezdim bu kategoriyi. ama şunu diyebilirim ki elizabethtown ile sevdim romantik komedileri. belki yine izlerim bu arada.

    YanıtlaSil