Alıntı

Toplumsal hayat bizi doğadan kopardı, onunla yeniden bütünleşmek zorundayız. “Ağaca sarılan hippi” imajını kastetmiyorum, onda yanlış bir şey yok da, demek istediğim, bir psikolojik ve ruhsal evrimin çok gerektiği. Şimdiki hayat tarzımızla ilgili en büyük sorunun ruhsallık eksikliği olduğunu düşünüyorum…

Julian Goldberger ("Şahin"in yönetmeni)

28 Nisan 2010 Çarşamba

Üçüncü Mucize

IMDB: 6.5
Allmovie: 3/5 yıldız
Rotten Tomatoes: % 66
Manalı Filmler puanı: 8.0

“Mucizeler inanmayanlar içindir” derler.

Bu cümle, tanınmış oyun yazarı ve şair Richard Vetere’nin, ilk romanını ne kadar sağlam bir temel üzerine inşa ettiğini doğruluyor. “Üçüncü Mucize” inancı işliyor, inanmak eylemini ameliyat masasına yatırıp inceliyor. Büyük çoğunluğu din adamı olmasına rağmen filmin belli başlı tüm karakterlerinin inanmakla meseleleri var.

Açılış sahnesinde küçük bir kız dua ederek uçaklardan dökülen bombaları etkisiz hale getiriyor. 1944 yılında yaşanan bu olayı, yıllar sonra Başpiskopos Werner “kapris” olarak niteliyor: “Hayır, bu akılsızca bir mucizeydi… Akılsızca ve kaprisli… Küçük bir Çingene kızın kendini ve ailesini koruması dileğini yerine getirmek. Milyonlar ölürken… Tanrı'nın bir kaprisi!”

Tanrı neden başkalarının değil de o küçük kızın duasını kabul etmiştir?

Tanrı neden birini korur da diğerinin canını alır?

Bu türden zor sorular, hayatını bu yola vakfetmiş bir din adamını bile isyan ettirebilir, düşündükçe insanın inancını koruması zorlaşabilir.

Ve en acı insanlık hali, kişinin inancını korumak için kendisiyle savaşmasıdır. İçinden gelen ses bir yönü işaret eder, dünyanın hali tam tersini…

Chicago’da, 1979 yılında geçen filmin öyküsü özellikle Katolikler için büyük önem arz eden mucizelerle ilgili: Bir kilisenin bahçesindeki Meryem Ana heykeli kanlı gözyaşları dökmeye başlayınca olayı araştırması için Rahip-yazar Frank Shore görevlendirilir. Frank daha önce benzeri bir olayın gerçek olmadığını tespit etmiş, o süreçte kendisi de inanç krizine girmiştir. Heykelin iyi kalpli bir insan olarak tanınan Helen isimli bir kadının ölümünden sonra “ağlamaya” başladığını öğrenince Helen’i araştırmaya başlar. Mucizelerin gerçek olduğuna kanaat getirirse Vatikan’a Helen’in aziz ilan edilmesini önerecektir. Araştırması sürerken Frank, heykelden dökülen kan sayesinde veremi iyileşen Maria’yı, Helen’in annesini asla affetmeyen inançsız kızı Roxane’i ve kuşkucu yaklaşımı yüzünden “Şeytanın avukatı” lakabı takılmış Başpiskopos Werner’i tanıyacak, hem onları, hem kendini sorgulayacaktır...

Kurmaca bir hikayeyi işleyen senaryoya bolca gerçek olay ve anekdot serpiştirilmiş, gerçekleştiği bilinen mucizeler hatırlatılmış. Tüm bunlar metni daha da sağlam hale getiriyor, üzerinde düşünmek için uygun bir zemin yaratıyor.

Deneyimli yönetmen Agnieszka Holland (“Copying Beethoven / Beethoven’ı Anlamak”, “The Healer / Tedavi”), Coppola’nın yapımcılığından da güç alarak, filmini bir Holivud ürününün duramayacağı bir çizgide konumlandırmış: Olan bitene hep aynı mesafede duran film, ne vaaz veriyor, ne taraf tutuyor. Öykünün gizemle ilgili tarafından ziyade karakterlerin ruh haliyle ilgileniyor. İyi çizilmiş, güçlü kişilikleri usta oyuncuların canlandırması hikayenin “gerçekliğini” artırıyor. 4 kez Oskar’a aday gösterilen usta oyuncu Harris yine çok başarılı, Stahl yine müthiş, Alman sinemasının büyük oyuncusu Sukowa ise filmin mucizelerinden biri…

Dolayısıyla “Üçüncü Mucize”, sermayesi ABD’den gelse de uluslar arası bir ekip tarafından gerçekleştirilmiş, dili ve siyasi/düşünsel duruşuyla Holivud’tan uzakta konumlanan, mana değeri yüksek bir film…

Seçme diyaloglar:
Frank (Roxane'e): “Bunların çoğu sahte, ama bakın... Martin Wade... Akyuvar sayısı binden az çıktı. Çok kötüydü. Annenize dua etti. Karısı annenizin mezarından aldığı toprağı göğsüne sürdü. Bu çok saçma, ilkel ve batıl bir inanç. Ama şimdi akyuvar sayısı üç bine yakın. Doktorlar açıklayamıyor.”

Frank: “Jane Frances de Chantel. 18. yüzyıl, Fransa. Rahibe olmak istedi. On yaşında bir oğlu vardı. Annesi giderken çocuk ağlıyordu. Onu durdurmak için manastırın önüne yattı, kadın üzerine basıp geçti. Tam yüzyıl sonra kilise, onu azize ilan etti.”
Roxane: “Kilise yapmış… Siz ne yapardınız?”
Frank: “Bilmiyorum.”

Frank: "Aziz cennette Tanrı ile birlikte olan kişidir. O kişiye dua edersen ve dualarına yanıt verilirse... onun Tanrı ile arasında özel bir bağ var demektir. O kişi Tanrıyı, dualarına yanıt vermeye ikna etti demektir.”
Roxane: "Ne? Yani cennette o kadın Tanrı'nın omzuna dokunup kulağına mı fısıldıyor? 'Bu insanların dualarına yanıt vermelisin!' (güler) Gerçekten buna inanıyor musunuz?"
Frank: "Zor sorular soruyorsunuz."

Frank (Rahip John'a): ”Tek bildiğim, öldüğümüzde yukarıda hiç bir şey bulamazsak sersem gibi görüneceğimiz.”

Frank (Rahip John'a): “Her şeyden vazgeçerim!.. Sadece boş yere vazgeçmiş olmak istemiyorum. Doğru olmasını istiyorum.”
John: “Mucizenin mi?”
Frank: “Hepsinin… Hepsi doğru olsa iyi olur, John!”

Frank: "Tanrının yine yüzünü göstermesini istiyorum."
Roxane: "Peki ya bir yüzü yoksa?"

Frank: "Daha önce böyle bir şeyle karşılaştınız mı?”
Rahip Burke: "Altı kez... Buna domuz yağı akışı diyoruz. Yaygın bir numaradır. Heykel domuz yağı ile boyanır... yağmur domuz yağına değdiğinde, kan gibi görünür.”

Başpiskopos Werner: “Tam aksine. İlgilendiğim çok dava var. Mesela Belçikalı Peder Kurtswaal dosyası. Büyük bir bilge... Ve bir kahraman. Yahudi katliamına karşı vaazlar verdiği için Naziler tarafından öldürüldü. Ama eminim sizin ev kadını da çok cesur biridir.”

Frank: “Heykel dün gece kan ağladı. Laboratuara gönderdiğimiz örneğe göre kan grubu A, Helen'inkiyle aynı.”

Frank (Rahip John'a): “Bana cevabı bilen biri lazım, Tanrı burada mı değil mi? Bana bu lazım. Sen bu soruyu sormayı uzun zaman önce bıraktın.”

Frank: “Helen'in kocası kanserden öldü. Yedi yıl, eşinin bedeni günden güne erirken, onun başında bekledi. Yorulmadı, hastalığından kaynaklanan pislikleri temizlerken nerdeyse minnet duydu, çünkü onu seviyordu. Başpiskopos bunun bir engel olduğunu söylüyor. Ama kocasına verdiği değer, insana verdiği değeri gösterir.”

Kardinal Sarazin: “Bir aziz Tanrı'yı, sıradan birinin, Tanrı'yı sevme gücünün ötesinde sever. Aziz demek, sevgi demektir.”

Üçüncü Mucize / The Third Miracle
Yönetmen: Agnieszka Holland; Senaryo: John Romano, Richard Vetere (Vetere'nin romanından); Yapımcılar: Fred Fuchs, Steven Haft, Elie Samaha; Uygulayıcı Yapımcı: Francis Ford Coppola; Oyuncular: Ed Harris (Frank Shore), Anne Heche (Roxane), Barbara Sukowa (Helen), Caterina Scorsone (Maria Witkowski), Armin Mueller-Stahl (Başpiskopos Werner); 1999 ABD yapımı, 119 dakika; DVD firması: Kanal D Home Video

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder