Alıntı

Toplumsal hayat bizi doğadan kopardı, onunla yeniden bütünleşmek zorundayız. “Ağaca sarılan hippi” imajını kastetmiyorum, onda yanlış bir şey yok da, demek istediğim, bir psikolojik ve ruhsal evrimin çok gerektiği. Şimdiki hayat tarzımızla ilgili en büyük sorunun ruhsallık eksikliği olduğunu düşünüyorum…

Julian Goldberger ("Şahin"in yönetmeni)

17 Kasım 2014 Pazartesi

Hayat Çok Güzel


IMDB: 7,8 
Rotten Tomatoes: % 86 
Manalı Filmler: 9,5

“Hayat Çok Güzel” son derece önemli bir konuyu gündeme getiriyor, üstelik ana karakterinin trajedisini anlatmakla yetinmeyip diğer insanların (annesi gibi birkaç kişi hariç) onu sevmeye bile yanaşmadıklarını, hatta ona eşya muamelesi yaptıklarını gösteriyor

Tamer Baran
 
1989 yapımı “My Left Foot / Sol Ayağım”, (en büyük 3 ödül de dahil olmak üzere) 5 dalda Oskar'a aday gösterilmiş ve başrol oyuncuları Daniel Day Lewis'le Breanda Flicker'e bu önemli ödülü kazandırmıştı. Tüm dünyada ilgi gören bu film, beyin felci (serebral palsi, SP) hastası Christy Brown'ın gerçek öyküsünü ekranlara taşıyordu.
 
Bu Polonya filmi de gerçek bir SP hastasının iç dünyasına götürüyor bizleri. Çocukluğundan başlayarak iç sesini dinleterek, hayli zeki ve duyarlı biri olduğunu anlamamızı sağlıyor. Aslında bizler gibi, sevinci hüznüyle, geniş imkanları olan, dolu bir hayat sürebilecek Mateusz'un hastalığından kaynaklanan kısıtlamalar onu bir trajedi kahramanı yapmaya yeterli. Seyahat edemiyor örneğin, cinselliği yaşamıyor, tek başına kitap bile okuyamıyor... Fakat bir sorun daha var: Neredeyse yeni binyıla kadar SP hastaları zihinsel özürlü sanıldığı için 30'lu yaşlarına gelene kadar Mateusz bu yaygın yanlıştan payını alıyor, çevresindeki her şeyi aslında anladığını kimseye anlatamıyor. Duyarlı bir doktor sayesinde, özel bir kitap aracılığıyla başka insanlarla iletişim kurabildiğinde ilk kurduğu cümle “Ben bitki değilim” oluyor.
 
Uzun lafın kısası “Hayat Çok Güzel” son derece önemli bir konuyu gündeme getiriyor, üstelik ana karakterinin trajedisini anlatmakla yetinmeyip diğer insanların (annesi gibi birkaç kişi hariç) onu sevmeye bile yanaşmadıklarını, hatta ona eşya muamelesi yaptıklarını gösteriyor.
 
Bu iç burkan filmi kurarken Maciej Pieprzyca önemli bir karar almış: İç ses aracılığıyla üst düzey bir özdeşleşme sağlarken, Mateusz'un evde ve hastanede yaşadıklarına sadece tanık olmamızı istemiş. Çoğu sahnenin tek bir açıdan çekilmiş olması, filmin etkisini çok artırıyor, işlenen temaların seyirciye ulaşmasını kolaylaştırıyor. Pieprzyca'yı bu zor anlatım biçimini üstün başarıyla uygulayabildiği için kutlamak gerek.
 
Tabii ki ana karakteri canlandıran Ogrodnik başta olmak üzere belli başlı tüm oyuncuları da... Ki onlardan biri, Mateusz'un babasını oynayan Arkadiusz Jakubik, örneğinThe Dark House / Dom Zly”de de izlediğimiz olağanüstü bir yetenek...

Ödülleri:
12 ödül ve 5 adaylık

Meraklısına:
Filmin orijinal ismi “Yaşamak İstiyorum” anlamına geliyor.

Filmin fragmanını izlemek ve seyirci yorumlarını okumak için buraya tıklayınız.

Chce sie zyc / Life Feels Good / Hayat Çok Güzel
Yazan-Yöneten: Maciej Pieprzyca
Oyuncular: Dawid Ogrodnik (Mateusz), Dorota Kolak (Mateusz'un annesi), Arkadiusz Jakubik (Mateusz'un babası), Helena Sujecka (Matylda), Mikolaj Roznerski (Tomek), Kamil Tkacz (çocuk Mateusz)
Yapımcı: Wieslaw Lysakowski
2013 Polonya yapımı, 112 dakika