Başkalarının acısını izlemek, bir özgürlük mücadelesine omuz vermek, seyirciyi ruhsal açıdan da çok geliştirir. Çünkü aslolan, “başkasının acısı” diye bir şeyin olmadığını anlamaktır, örneğin işkence gören bir çocuk, hangi ırktan, milletten olursa olsun, “bizim” çocuğumuzdur.
IMDB: 6.4
Allmovie: 3/5 yıldız
Manalı Filmler puanı: 6.8
İnsanların yüreklerini ortaya koyarak yaptıkları işleri daha bir takdir ediyorum sevgili okur, hele bu kişiler Holivud gibi güce, başarıya tapan bir sektöre mensuplarsa yaptıkları filmin değeri daha da artıyor.
Örneğin Morgan Freeman’ın yönetmenlik yapmaya, hadi yaptı diyelim, ilk ve tek filminde Güney Afrika’daki ırkçılığa eğilmeye çok mu gereksinimi vardı ki?.. “Bruebaker” (1980) gibi filmleri de içeren bir kariyerden sonra, 1989’da “Driving Miss Daisy / Bayan Daisy ve Şoförü” ile dünya çapında üne kavuşmuş ve ikinci kez Oskar’a aday gösterilmiş, “Glory / Zafer”, “Robin Hood” derken “Unforgiven / Affedilmeyen”le (1992) ün ve başarısını artırmıştı. Hemen ertesi yıl, düşük bütçeli bir projeyle, o günlerde ırkçı yönetim hala devam ettiği için Zimbabwe’de çekim yaparak “Bopha!”yı yönetti.
Aynı şekilde Danny Glover da 1985’te ünlü “The Color Purple / Mor Yıllar”da başrol oynamış, iki yıl sonraki “Lethal Weapon / Cehennnem Silahı” ile ününe ün katmıştı. Hele de ırkçı yönetimin “piyonu” pozisyonundaki bir komiseri canlandırmaya onun da hiç ihtiyacı yoktu.
Fakat dünyanın bu tür filmlere gereksinimi vardı.
Nelson Mandela 27 yıllık bir hapisliğin ardından, 71 yaşında özgürlüğüne kavuşalı 3 yıl olmuş, ama Güney Afrika’ya eşitlikçi ve demokratik bir yönetim hala gelmemişti (İlk demokratik seçimler 1994’te yapıldı, Mandela devlet başkanı seçildi).
Sonuçta Güney Afrika’daki özgürlük mücadelesi (ve konuyla ilgili filmler) başarıya ulaştı, ama dünyanın bu tür filmlere hala gereksinimi var.
Çünkü başkalarının acısını, dünyanın çok uzak bir ucunda da olsa yaşanan sıkıntıları izlemek, polis zulmüne tanıklık etmek, bir özgürlük mücadelesine omuz vermek, izleyiciyi ruhsal açıdan da çok geliştirir.
Çünkü aslolan, “başkasının acısı” diye bir şeyin olmadığını anlamaktır, örneğin işkence gören bir çocuk, hangi ırktan, milletten olursa olsun, “bizim” çocuğumuzdur.
İşte o çocukları, o zulmü başarıyla yansıttığı için Freeman’ın kalbimizdeki yeri bu filmle daha da arttı.
İlk kez koltuğa oturan birinden beklenebileceği gibi yönetmenliği biraz fazla düz Freeman’ın, senaryoda da sıkıntılar var. Yine de hem öykünün sosyal-siyasi yönleri, hem de Komiser baba ile eylemci oğlun ilişkisi gibi dramatik öğeler etkili.
Fakat filmin asıl gücü oyunculuklarda… Bir Kubrick klasiği olan “A Clockwork Orange / Otomatik Portakal”ın unutulmaz oyuncusu Malcolm McDowell, Holivud’un en müthiş zenci kadın oyuncularından Alfre Woodard (“Passion Fish”, “K-Pax”) ve meraklısının “Ace Ventura: When Nature Calls / Budala Dedektif Afrika'da” filmindeki sevimli rolünden anımsayabileceği Maynard Eziashi, hayatının belki de en başarılı performansını veren Danny Glover’a ustaca eşlik ediyorlar.
İzleyin… Çünkü “Bopha!” Freeman’ın kurucu ortak olduğu Revelations Entertainment şirketinin sloganında dendiği gibi “Aydınlatan, kalbi ifade eden ve insani deneyimleri yücelten” filmlerden biri…
Meraklısına: Bopha kelimesi Zulu dilinde “gözaltı” ve “tutuklama” anlamlarına geliyor.
Bopha!
Yönetmen: Morgan Freeman; Senaryo: Brian Bird, John Wierick (Percy Mtwa'nın oyunundan); Yapımcı: Lawrence Taubman; Oyuncular: Danny Glover (Micah Mangena), Malcolm McDowell (De Villiers), Alfre Woodard (Rosie Mangena), Marius Weyers (Van Tonder), Maynard Eziashi (Zweli Mangena), Malick Bowens (Pule Rampa), Michael Chinyamurindi (Solomon); 1993 ABD yapımı, 120 dakika; DVD firması: Paramount.
Güney Afrika etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Güney Afrika etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
13 Mayıs 2010 Perşembe
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)