Alıntı

Toplumsal hayat bizi doğadan kopardı, onunla yeniden bütünleşmek zorundayız. “Ağaca sarılan hippi” imajını kastetmiyorum, onda yanlış bir şey yok da, demek istediğim, bir psikolojik ve ruhsal evrimin çok gerektiği. Şimdiki hayat tarzımızla ilgili en büyük sorunun ruhsallık eksikliği olduğunu düşünüyorum…

Julian Goldberger ("Şahin"in yönetmeni)

şaşırtıcı final etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
şaşırtıcı final etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

5 Eylül 2010 Pazar

Akıl Defteri

IMDB: 8,7 (29. sırada)
Allmovie: 4.5 yıldız
Metacritic: % 80
Manalı Filmler: 9.5

Tüm sinema tarihinden mutlaka izlenmesi gereken 100 film seçsek, “Memento” listeye girerdi. Üstelik sadece sinemasal özellikleriyle değil, “mana değeri” bakımından da…

Sigorta müfettişi Leonard’ın (Lenny) karısı öldürülmüş, aynı olayda kendisi de yaralanmış ve kısa dönemli hafızasını yitirmiştir. İntikam fikrine saplanan Lenny, kazadan önceki yaşamına ilişkin hatırladıklarına yeni edindiği (ama aklında tutamadığı) bilgileri ekleyerek karısının katilini bulmaya çalışır…

“Memento”nun bu kadar beğenilmesinin ve Nolan’ın kariyerine dev bir sıçrama yaptırmasının birkaç nedeni var, öyküleme teknikleriyle ilgili getirdiği yenilikten başlayalım (filmi izlememiş olanlara bunu anlatmak çok zor olacak, ama deneyeyim): Film uzun süre iki koldan akıyor, siyah beyaz çekilmiş olan kısım filmin bugününde ileri doğru, renkli kısım ise geriye doğru ilerliyor. Geriye derken: Sekanslar, olması gerektiği gibi doğrusal akış içinde, ama olay sırası bakımından önce gelmesi gereken sekans sonra konmuş; hepsi bu şekilde kurgulandığı için önce –filmin zamanına göre- “şimdi olanı”, sonra mesela yarım saat öncesini, sonra diyelim ki bir önceki günü izliyoruz. Bu sırada siyah beyaz kısım da ilerliyor ve bir noktada buluşuyorlar.

Bu öyküleme tekniğine “dahiyane” demek herhalde abartılı olmaz. Ayrıca senaryo zekice ve ustalıkla yazılmış, reji önceki filmlerdeki aksaklıkları artık taşımıyor ve çok olgun, oyunculuk seviyesi takdire şayan… Fakat filmi çağdaş bir klasik konumuna yükselten sadece bunlar değil; belki de içeriği, biçiminden bile çarpıcı.

Fakat içeriğin neden önemli olduğunu ifade etmek de zor. Çünkü “Başlangıç”ta olduğu gibi, bu filmde de belirsizlikler o kadar akıllıca düzenlenmiş ki, “filmin tam olarak neyi anlattığı” konusunda sadece kendi yorumunuzu geliştirebiliyorsunuz. Öne çıkan 4 yorum var ve Nolan kendi düşüncesini söylemiyor, tersine şu cümlesi biliniyor: “Bence izleyicilerin çoğu, belirsizliği kabullenmek yerine Teddy’nin anlattıklarının doğru olduğunu düşünmeyi yeğleyecekler”.

Trajedi kahramanı Lenny
Ben de o seyirci grubundanım, filmi çözecek anahtarın Teddy olduğuna inanıyorum (Bu filmin asıl “mana” değeri ana cümlesinde olduğu için, filmi izlerken alacağınız zevki azaltacak bilgiler vermeden anlamı deşifre etme imkanı yok; filmi henüz izlemediyseniz yazının devamını daha sonra okumanızı öneririm) Bu yoruma göre: Lenny aradığı kişiyi bulmuş, öldürmüş, ama bunu hatırlamadığı için aramayı (ve dolayısıyla insanları öldürmeyi) sürdürmektedir. Filmde Sammy diye anlatılan/gösterilen kişi de bizzat Lenny’dir, yani karısının ölümünden sorumludur… Nolan’a ilişkin bilgilerimiz ve kısacık görünen bir planda Lenny’nin (eşi sağken) kalbinin üstünde “yaptım” dövmesinin olması, bu yorumu “gerçekçi” kılıyor.

Nolan’ın ana temasının “gerçekliğin(in) tutsağı olan bireyler” olduğunu biliyoruz. Örneğin “Takip”teki Bill kendi bilinçsizliği yüzünden bir örümcek ağına yakalanıyor, akıllıca kurulmuş bir tuzağa… Teddy’nin söyledikleri doğruysa Lenny bir tutsak bile değil, “bir trajedi kahramanı”. Bellek kaybı ve saplantısı yüzünden onun gerçekliği bir labirent bile değil, bataklık… Ortalıkta pimi çekilmiş bir el bombası gibi dolaşıyor, “o katil” olduğuna inandığı herkesi rahatça öldürebilir. Ayrıca hayatına giren insanların birinin, Lenny’nin hastalığını kendi çıkarları için kullandığını (moteldeki görevlinin kazık atması), bir başkasının ise ona cinayet işlettiğini de görüyoruz.

Lenny’nin durumunu trajik kılan şey, vicdan azabı yüzünden gerçekliği değiştirmesi, bir yanılsama içinde yaşamaya devam etmeyi istemesi. Karısının ölümünden asıl kendisinin sorumlu olduğunu bilmesine rağmen, bunu kaldıramadığı için gerçekliği çarpıtıyor, suçu başkasına yüklüyor, hatta başından geçen öyküyü, ona tanık olmuş gibi anlatıyor. Kendini buna inandırmış…

Dahası da var: Kısa dönemli hafıza kaybı yüzünden o kişiyi öldürdüğünü de hatırlamıyor, olmayan birini aramaya devam ediyor. Yani işlediği cinayetler vicdanına yeni yük eklemiyor. Kendini gayet bilinçli olarak kandırması da...

Bu kadar da değil: Lenny sağlıklı bir beyinde de hafızanın anıları değiştirdiğini biliyor, bunu söylüyor da. Ama bu genel doğruyu, kendi özeline uygulamıyor, uygulamak istemiyor: Bellek bu şekilde çalışıyorsa, Lenny’nin kafasına darbe aldığı o geceden öncesine ilişkin hatırladıkları da doğru olmayabilir. Örneğin karısını anlattığı kadar çok sevdiğinden de kuşkulanabiliriz…

Benlik denen hapishane
Bu aşamada Nolan’ın cümlesi netleşiyor: Gerçeklik zaten belirsizliklerle dolu iken, ve hepimiz onu yorumlayarak yaşamımızı sürdürürken, en azından bazılarımız (çoğumuz?), vicdan azabı, suçluluk duygusu, takıntı, saplantı ve bağımlılık gibi nedenlerle o yarım gerçekliği de bir yanılsamaya dönüştürmeyi yeğliyor, üstelik bunu başarıyor, kendimizi hapishanelere kilitliyoruz (dışarıda özgürce dolaşan, hatta cinayet işleyenler de dahil). Kendi gerçekliğimizde tutsak oluyoruz…

Diğer ana karakterlerin hayat felsefesi ve yaşama şekilleriyle Lenny’den çok da farklı olmamaları, eserin mana değerini artırıyor. “Takip”teki Sarışın’ın, “Insomnia”daki cinayet dedektifinin, “Prestige / Prestij”deki sihirbazların Lenny gibi özel bir durumları yok, ama onların da başka takıntıları, saplantıları var. Onlar da kendi geçmişlerinin, yanlışlarının, günahlarının bedelini ödüyorlar, aynı neden hepsi için geçerli: Kendi egolarının esiri olduklarını görecek bilinç seviyesinde değiller...

Nolan –tabii ki o da yorumlardan biri ama- ilk kez “Başlangıç”ta o hapishaneden çıkmanın mümkün olabileceğini gösterdi. Ondan önceki tüm filmlerinde ana tema “esaret” olmasına rağmen, bunun hayata dair bilinçle ilişkisi de bir yan tema olarak belirdi, genişlemeye, büyümeye başladı. Bu temanın dozu “Memento”da hayli yüksek; hatta seyirciye bu temayı fark ettirme isteği çok belirgin: Örneğin Natalie “İntikam alsan bile bunu hatırlamayacaksın” diye uyardığında Lenny’nin verdiği karşılık (aşağıda), filmin en etkili, en yürek yakan yerlerinden biri. Keza Teddy onu sorularla sarsmaya, uyandırmaya çalışıyor, hatta “Sen gerçeği aramıyorsun, kendin bir gerçek yaratıyorsun” diyor.

Haklı… Çünkü Lenny uyanmak istemiyor; bazı açılardan kabusa benzese de bu rüya (yanılsama), gerçeğin kendisinden daha kolay, daha az acı verici geliyor ona. Gerçek o kadar ağır ki, yanılsamayı gerçek kabul etmek daha karlı, hatta zevkli (Karısının aynı kitabı defalarca okuması gibi)... Hele de o yanılsama Lenny’ye kendini filmlerdeki karizmatik dedektifler gibi hissetme/yaşama ve bir de ideal (intikam almak), hatta hayat amacı veriyorken…

Lenny’nin, küçücük şeylerde bile (camı tamir ettirmek gibi) yardımına koşan Teddy’ye değil de, ona yardım edeceğini sadece söyleyen Natalie’ye inanması da bu yüzden. Bir yanda karısını hatırlatan genç ve güzel bir kadın, öbür yanda onu sürekli uyandırmaya, “gerçeğe” döndürmeye çalışan, kendine yaptığı kalkanı sorularıyla incelten, egosunun tuzaklarını ona sürekli hatırlatan Teddy… Kimin yok olması gerektiği çok açık; Teddy yaşamaya devam ederse, eninde sonunda Lenny’nin elinden o mutluluğu alacak, onu gerçeğe uyandıracak…

Asıl trajik olan da bu: Kendi yarattığı hapishanede kendini tutsak etmekten zevk almak, çıkar sağlamak…

Asıl büyüklük ise şu: Tüm film insanın aslında ne kadar geniş boyutlu, ne kadar karmaşık bir varlık olduğu üzerine kuruluyken, baş kahramanın, insanları birkaç kelimeye indirgeyen notlar aracılığıyla hayata tutunmaya çalıştığını göstermek…

Ödülleri:
En İyi Senaryo ve Kurgu dallarında Oskar adaylığı
Ayrıca 42 ödül, 32 adaylık

Meraklısına notlar:
Nolan’ın belleğin anıları değiştirdiğini geniş kitlelere duyurmasını çok önemsiyorum. Bu konu NTV Bilim dergisinin Eylül 2009 tarihli sayısında geniş yer almıştı. (Ayrıca bakınız: Özkök’ün yazısı)

Filmi ilk kez görecekseniz veya bu yazı yeniden izleme arzunuzu uyandırdıysa, “Memento”dan hemen önce “Citizen Kane / Yurttaş Kane”i izlemenizi öneririm.

Filmin içeriği, özellikle yanılsama ile vicdan azabı arasındaki ilişki ilginizi çekiyorsa “Shutter Island / Zindan Adası” ve “The Machinist / Makinist”i de izlemenizde yarar olacaktır.

İleri okuma için:
“Rüyalar gerçek olsa”

Seçme replikler:
Lenny (fotoğraftaki not): Natalie. O da birini kaybetmiş. Sana yardım edecek.

Natalie: Ama intikam alsan bile bunu hatırlamayacaksın ki. Hatta o işin bittiğini bile bilmeyeceksin.
Lenny: Karım bu intikamı hak ediyor. Benim bilip bilmemem bir şeyi değiştirmez. Hatırlayamadığım şeylerin olması yaptıklarımı anlamsız kılmaz. Dünya gözlerini kapattığın anda kaybolmuyor, değil mi?..

Lenny: Ne kadar zamandır yalnız olduğumu bilmeden yatıyorum burada. Öyleyse nasıl iyileşebilirim? İyileşmem nasıl beklenebilir ki… zamanı hissedemezken…

Teddy: Bir adamın hayatını küçük notlarına ve resimlerine bağlayamazsın.
Lenny: Neden olmasın?
Teddy: Çünkü notların güvenilmez olabilir.
Lenny: Hafıza güvenilir değildir.
Teddy: Aa, lütfen...
Lenny: Gerçekten. Bellek mükemmel değildir. İyi bile değildir. Polise sor. Görgü tanıklarının ifadeleri güvenilmezdir. Polisler bir katili, oturup bir şeyler hatırlayarak yakalamazlar. Olguları toplar, inceler, sonuca varırlar.
Teddy: Bunu kastetmiyorum.
Lenny: Olgular ve gerçekler… Bellek değil… İşte böyle araştırma yaparsın. Biliyorum, eskiden ben de yapıyordum. Hafıza bir odanın şeklini değiştirebilir, bir arabanın rengini değiştirebilir. Ve anıları çarpıtmak mümkün. Hafıza bir yorumdur sadece, kayıt değildir. Olgular elindeyse, anıların bir önemi yoktur.

Lenny (dış ses): Hepimizin bize kim olduğumuzu hatırlatacak aynalara ihtiyacı var.
Ben farklı değilim.

Lenny: Ne gibi?
Teddy: Bu elbiseye, bu arabaya nasıl sahip olduğun gibi?
Lenny: Param var.
Teddy: Nereden?
Lenny: Karımın ölümünden. Sigorta işindeydim zaten, iyi korunuyorduk.
Teddy: Yani yas tutarken bir Jaguar almakla uğraştın, öyle mi? (Lenny yanıt veremez) Hiçbir fikrin yok, değil mi? Kim olduğunu bile bilmiyorsun.
Lenny: Evet, biliyorum. Hafızamı kaybetmedim. O olaya kadar olan her şeyi hatırlıyorum. Adım Leonard Shelby. San Francisco'luyum.
Teddy: O eskidendi... Kim olduğunu bilmiyorsun. Olaydan sonra neye dönüştüğünü bilmiyorsun. Ortalıkta dedektif pozlarında dolaşıyorsun. Olayın ne kadar zaman önce olduğunu bile bilmiyorsun (…) Sigorta satarken de özel tasarlanmış takımlar mı giyiyordun?
Lenny: Sigorta satmıyordum, araştırıyordum.
Teddy: Doğru, doğru. Sen araştırmacısın... Belki de kendini araştırmaya başlamalısın.
Lenny (alaycı): Tavsiyen için teşekkürler.

Lenny (dış ses): Sence çözmek gereken bir yapboz daha ister miyim? Bir başka John G.’yi aramayı?.. Sen de John G.’sin. Öyleyse benim aradığım John G. de olabilirsin... Mutlu olmak için kendime yalan mı söyleyeceğim? Konu sensen Teddy… evet, söyleyeceğim.

Memento / Akıl Defteri
Senaryo ve yönetim: Christopher Nolan (Jonathan Nolan'ın "Memento Mori" isimli kısa hikayesinden)
Yapımcılar: Jennifer Todd, Suzanne Todd
Oyuncular: Guy Pearce (Leonard), Carrie-Anne Moss (Natalie), Joe Pantoliano (Teddy Gammell), Stephen Tobolowsky (Sammy), Mark Boone Junior (Burt), Jorja Fox (Leonard'ın karısı),
2000, ABD yapımı, 113 dakika
Gösterim Tarihi: 27 Temmuz 2001
DVD firması: Palermo