Alıntı

Toplumsal hayat bizi doğadan kopardı, onunla yeniden bütünleşmek zorundayız. “Ağaca sarılan hippi” imajını kastetmiyorum, onda yanlış bir şey yok da, demek istediğim, bir psikolojik ve ruhsal evrimin çok gerektiği. Şimdiki hayat tarzımızla ilgili en büyük sorunun ruhsallık eksikliği olduğunu düşünüyorum…

Julian Goldberger ("Şahin"in yönetmeni)

24 Ağustos 2010 Salı

Dehşetin Nefesi

IMDB: 7,5
Metacritic: % 62
Rotten Tomatoes: % 71
Manalı Filmler: 8,5

Gerçekle gerçeküstünün olağanüstü güzel bir sentezi; tam da ünlü “Ghost / Hayalet”in senaristine yaraşır bir ustalık gösterisi.

Vietnam gazisi Jacob, doğaüstü denebilecek olaylara tanık olmakta, bunların halüsinasyon mu, gerçek mi olduğunu bilememektedir. Savaşın ruhunda açtığı yaralar bir yana, cesaret artırması amacıyla verilmiş bazı ilaçlar yüzünden zihninin olağan işleyişini sürdüremiyor olması ihtimali de vardır. Jacob çaresizlik içinde gerçeğin ne olduğunu anlamaya çalışır, senaryo kahramanın savaş öncesi ve sonrası yaşantıları arasında gidip gelirken, film seyircisini düşle gerçeğin, kabuslarla sezgilerin iç içe geçtiği bir labirente çeker.

Alan Parker ve Ridley Scott’la birlikte, 90’lardan itibaren ciddi bir reform içine giren popüler anlatım tekniklerini geliştiren isimlerden biri olan yönetmen Adrian Lyne, Rubin’in bıçak sırtı senaryosunu bir görsel şölene çevirmiş. Zaman zaman hayli tedirgin edici olan atmosfer, etkili oyunculuklar, dozu ustaca ayarlanmış film ritmi, eserin diğer olumlu yönleri. Dört dörtlük bir iş olduğu içindir ki “Dehşetin Nefesi”, asıl hikayesinin ne olduğunu finale kadar gizlemeyi başarıyor.

Filmdeki her gizeme açıklık getiren o finali unutmak mümkün olsa, her izleyişinizde yine ilk seferki kadar heyecanlanacak ve büyüleneceksiniz, o duyguyu anımsıyor ve tekrar yaşamak istiyorsunuz…

Ama o finali unutmak da imkansız.

Meraklısına:
(Bu filmin asıl “mana” değeri ana cümlesinde olduğu için, filmi izlerken alacağınız zevki azaltacak bilgiler vermeden anlamı deşifre etme imkanı yok; filmi henüz izlemediyseniz bu bölümü daha sonra okumanızı öneririm)
Yazım sürecinde Rubin’in en çok yararlandığı eser, ölüm sürecinin üç aşamasını ayrıntılı olarak işleyen “Tibet’in Ölüler Kitabı” imiş. Esere göre ölüm sürecinde, ruh bedenin kısıtlamalarından ve dünya hayatının acılarından özgürleşirken, zihin yok olacağı korkusuyla dünyaya tutunmaya çalışırmış. Filmdeki, ilk bakışta “uyanık bir Holivud senaristinin hayal gücünün ürünüymüş” gibi görülebilecek gizemli gelişmeler, aslında bu ikilemi, Jacob’un özgürleşme arzusuyla yok olma korkusu arasında gidip gelmesini anlatıyor.
Dahası da var: “Ölüm gerçekleşip de zihin bağımsızlaştığında” diyor kitap, “kendi gerçekliğini yaratır, ki bu düş görmeye benzer. Bu yeni gerçeklik, kişinin başka insanlarla karşılaşmasını, bazı alanlarda aydınlanmasını, kendine ilişkin yeni bilgiler edinmesini de içerir.”

Filmin adı iki anlamlı: Kahramanımız Jacob, Vietnam’da “Ladder” (merdiven) adı verilmiş bir ilaca maruz bırakılıyor. Öte yandan İncil kaynaklı, Jacob’s Ladder diye bir kavram var: Yakup peygamberin düşlediği, yerden cennete uzanan merdiven…

Filmin başında Jacob’un trende okuduğu kitap Albert Camus’nun “Yabancı” isimli eseri ki senaryoyla tematik yakınlığı yüzünden seçilmiş (roman idamını bekleyen bir adamın hayatını gözden geçirmesi üzerine kurulu). Ayrıca “Yabancı” en ünlü varoluşçu edebiyat eserlerinden biri.

Ödülleri:
Avoriaz Fantastik Film Festivali’nde Seyirci ve Eleştirmenler Ödüllerini kazandı.

Jacob’s Ladder / Dehşetin Nefesi
Yönetmen: Adrian Lyne
Senaryo: Bruce Joel Rubin
Yapımcılar: Mario Kassar, Alan Marshall
Oyuncular: Tim Robbins (Jacob Singer), Elizabeth Pena (Jezzie), Danny Aiello (Louis), Matt Craven (Michael), Macaulay Culkin (Gabe), Pruitt Taylor Vince (Paul), Jason Alexander (Geary)
1990 ABD yapımı, 113 dakika
Gösterim tarihi: Mayıs 1991
DVD firması: A. E. Film / Saga

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder