Alıntı

Toplumsal hayat bizi doğadan kopardı, onunla yeniden bütünleşmek zorundayız. “Ağaca sarılan hippi” imajını kastetmiyorum, onda yanlış bir şey yok da, demek istediğim, bir psikolojik ve ruhsal evrimin çok gerektiği. Şimdiki hayat tarzımızla ilgili en büyük sorunun ruhsallık eksikliği olduğunu düşünüyorum…

Julian Goldberger ("Şahin"in yönetmeni)

30 Ağustos 2010 Pazartesi

Gezginler Ve Büyücüler

IMDB: 7,4
All Movie Guide: 3,5 yıldız
Manalı Filmler: 8,5

Bir yönetmen düşünün: Ülkesinde neredeyse hiç film çekilmiyor, kendisi de ilk kez 19 yaşında film görüyor (bir seyahatte, TV’de). Üstelik bir Budist rahip olarak yetişmektedir. O işi de çok sevmesine rağmen, sinemaya tutkuyla bağlanıyor. İngiltere’de Yerel Kültürler Okulu’na girmeyi başarıyor, ama asıl derslerini Londra sinema salonlarında alıyor. Ülkesine döndüğünde, rahip olarak yaşamaya devam ederken, “Little Buddha / Küçük Buda” filminin ön yapımıyla uğraşan Jeremy Thomas’la tanışıyor, onunla ve Bertolucci ile arkadaş oluyor. Onların da verdiği moral destekle ilk senaryosunu yazıyor, film yönetebileceği konusunda neden kendisine güvendiklerine kendisi de şaşarak “The Cup / Phorpa”yı yönetiyor (1999). Amatör (ve büyük çoğunluğu ilk kez kamera gören) oyuncularla çalıştığı bu film Cannes’a kabul ediliyor, festivalleri dolaşıyor, çeşitli ödüller alıyor. Bu başarı, “Gezginler…”in yolunu açıyor.

Bu hikayenin kendisi zaten ilham verici; böyle bir yönetmenin filmlerini, ülkesi Butan’ı merak etmemek mümkün mü?

Butan diyorum sevgili okur, lütfen dikkat: 1949’da bağımsızlığını kazanmış, takas ekonomisini 1970’lerde bırakmış, TV ile 1999’da tanışmış, yaklaşık 700 bin nüfuslu bir küçük Budist ülke (Nüfusun beşte biri rahip veya rahibe). Herhangi bir tür sinema okulu yok (kurs bile), tabii film ekipmanı da. Ayrıca dağlık bölgede olduğu için film ekipmanlarının taşınması, yerleştirilmesi vs de çok zor… Ama öte yandan dillerinde küfür ve hakaret içeren kelimeler de yok. Kendi dillerinde ülkenin adının anlamı: “Barışçıl Ejderhanın Ülkesi”…

Külliyen ilginç.

İlk Butan filmi 1989’da yapılmış (IMDB’de kayıtlı sadece 12 film var, kısa metraj ve belgeseller dahil). “The Cup” dünya çapında dağıtıma giren ilk Butan filmi.

Orijinal adı “Geçici Şeylerin Acı ve tatlı Yönleri” anlamına gelen filmin iki erkek kahramanı var, tamamen farklı iki dünyada yaşıyorlar, ikisi de kendini keşif yolculuğuna çıkıyor, ama bambaşka sonuçlara ulaşıyorlar. Bu iki hikayeyi Norbu iki farklı film gibi ele almış, ikisinde de ciddi başarı elde etmiş.

Geleneksel Butan hayatından sıkılmış, ABD’ye yerleşme sevdasındaki memur Dondup’un ana kahramanı olduğu ilk öykü günümüzde geçiyor ve adeta yaşama sevinciyle dolu: Fonda nefes kesen Butan doğası, renkli karakterler, hoş bir aşk hikayesi, komik diyaloglar ve canlı, enerjik bir görsellik… İkinci hikayeyi ise, otostop yaparken Dunlop’un karşılaştığı ve birlikte seyahat etmek durumunda kaldığı Budist Rahip anlatıyor, onu uyarmak amacıyla. Ünlü bir kıssadan Norbu’nun geliştirdiği bu öykünün ana temaları tutku ve kıskançlık. Geleneklerin belirlediği hayatından sıkılan, heyecan arayan Tashi, umduğundan çok daha fazlasını buluyor; Tashi’nin öyküsünü dinlemesi, Donlup’un düşüncelerini ve genç, masum Solam’la filizlenmekte olan ilişkisini etkiliyor.

Tashi’nin öyküsü ilerledikçe, Doğu öğeleriyle harmanlanmış çağdaş bir kara filme dönüşüyor, adeta ünlü Oshima filmi “Ai no borei / Duygu İmparatorluğu”nun mistik bir versiyonuna… Özellikle bu hikayeye ait sahnelerdeki görsellik çok üst seviyede (üstelik “Gezginler…” 16 milimetrelik filmle çekilmiş)…

Görselliğin gücünden de yararlanarak Norbu, seyirciyi hayat hakkında sarsıyor. Hayatımızdaki hangi öğelerin gerçekten değerli olduğunu, hatta neyin “gerçek” olduğunu düşünmemizi sağlamaya çalışıyor. Tashi’yle aşk yaşayan “hayali” Deki karakterini oynayan Yangzom’un, günümüzde geçen hikayede de, üstelik son model bir arabayla, çevreye Batı müziğini saçarak, otostop yapanların yüzüne bile bakmadan yoldan geçen kadın olarak görünmesi çok anlamlı. Bu planla Norbu, seyirciyi filmin ana meselesinin “gerçek” olduğu konusunda uyarıyor. Aksi takdirde Tashi’nin hikayesinin finali ve Rahip’in o hikayeyi neden Donlup’a anlattığı havada kalabilirdi (O planla ilgili nette okuduğum hoş bir yorumu da paylaşayım: Yangzom’un o geçişinin mitolojideki “siren” kavramına gönderme olduğunu düşünenler olmuş, “O plan sayesinde film, Donlup’un gemisinin ABD kayalıklarında parçalanacağını sezdiriyor” diyorlar).

Bu yoruma kapı aralayan, yönetmenin ilginç özellikleri: 19. yüzyılda yaşamış çok ünlü bir Tibet azizinin enkarnesi olduğunu çocukken kanıtlamış. Bu geçmiş ve bu hayatında aldığı dini eğitim onu sıradan bir rahip olmaktan çıkarıyor, “kutsal bir insana” dönüştürüyor. Nonru için film yönetmek “sıradan adam” olmak demek. Genelde tam tersi geçerlidir, sette yönetmen adeta Tanrı konumundadır, Nobru’nun durumunda ise, Rahip olarak yaşarken hayatı törenlerle, hayır duasını almaya gelenlerle, eğitim vermek amacıyla farklı kentlere, ülkelere yaptığı yolculuklarla ve tabii ki meditasyonla geçirdiği haftalarla dolu. Film çekerken ise sadece arada sırada sete kutsanmak için gelenlere kısa bir dua okuyup, başlarını sıvazlaması yeterli oluyormuş. Sıradan bir adam gibi yaşamak ve hissetmek onun için “çok, ama çok güzel”miş, bir söyleşisinde böyle söylüyor.

Budizm’în felsefi içeriğine adeta tutkun olan Nobru, aradan geçen yüzyıllarda katı kuralları olan bir dine dönüştürülmüş olmasını eleştiriyor. Ona göre sinema, Budist öğretiyi yaymanın en pratik ve etkili yollarından biri. Uzmanı olduğu bu felsefenin hangi millet ve dinden olursa olsun tüm insanlar için çok yararlı olduğuna inanıyor.
Sonuçta kendisi -en azından benim açımdan- mutlaka takip edilmesi gereken bir yönetmen.

Ödülleri:
2 ödül, 1 adaylık

Meraklısına:
Film 17. Uluslararası Ankara Film Festivali’nde gösterilmişti (2006)

Norbu’nun sevdiği yönetmenler: Ozu, Tarkovski, Satjayit Ray ve Antonioni imiş, ayrıca çağdaş İran sinemasını beğeniyor.

Filmdeki elma satıcısı gerçek hayatında da bu işi yapan -81 yaşındaki- bir köylüymüş. Bir filmin ne olduğunu hiç bilmediği için tüm çekimleri gerçek sanıyor, örneğin rolü gereği uyuyormuş gibi yapması gerektiğinde gerçekten uyuyormuş. Hatta son gün Nobru’ya “Buraya 4 saatte gelmiştim, neden günlerdir dönemediğimi anlayamıyorum” demiş. Nobru onun “Being There / Merhaba Dünya” filminde Peter Sellers’ın canlandırdığı bahçıvana benzediğini söylüyor.

İleri okuma için:
Filmin resmi sitesi http://www.travellersandmagicians.com/
“Butan: Bir Rüya” (filmde kullanılan bazı öğelerin Butan toplumu için ne ifade ettiğini daha iyi anlamamızı sağlayan, bol fotoğraflı, hoş bir gezi yazısı) (http://www.binrota.com/PageDetail.aspx?PageID=12369)

Seçme replikler:
Rahip (Dondup'a): "Buda'nın sözünü bilirsin: 'Beklenti acıya neden olur'..."

Rahip: "Nereye gidiyorsun?"
Dondup: "Uzağa."
Rahip: "Uzağa mı? Ne kadar uzağa? Başkente mi? Daha da uzağa mı?"
Dondup: "Çok, çok uzağa gidiyorum... Düşlerimin ülkesine."
Rahip: "Bir düş ülkesine gidiyorsun demek. Dikkatli olmanda fayda var,
uyandığında sonuç hiç hoş olmayabilir... Sana bir hikaye anlatayım."

Rahip (Dondup'a): "Sigara sağlığını mahveder. Nefesin kör bir ata benzer
ve zamanla aklını sakat bir biniciye dönüştürür"

Rahip (Dondup'a): "Belki de hayallerindeki ülke sandığından daha yakındır"

Travellers and Magicians / Chang Hup The Gi Tril Nung / Gezginler Ve Büyücüler
Senaryo ve yönetim: Khyentse Norbu
Yapımcılar: Raymond Steiner, Malcolm Watson, Jeremy Thomas
Oyuncular: Tsewang Dandup (Dondup), Sonam Lhamo (Sonam), Lhakpa Dorji (Tashi), Deki Yangzom (Deki), Sonam Kinga (Rahip)
2003 Avustralya, Butan ortak yapımı, 108 dakika.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder